Nedim
Asmalımescitte bir çilingir sofrasında beyaz gömlek ve yanık tenleriyle Nedim ve Mete uzun zamandır ilk kez o gece birlikteydiler.
-Ne iyi oldu da çıkmayı kabul ettin dışarda yemek bana da iyi geldi,
-Teşekkür ederim bence de iyi oldu
-Babanın cenazesinden sonra hiç mi çıkmadın gerçekten?
-Yooo işe gidip geliyorum, bir de anneme uğruyorum her akşam yetmez mi?
-Ama bu rutin de seni bezdirir hayattan...alışık olduğun bir hareket var senin, gece hayatın var, ilişkilerin var...
-Öyle ama , bu da gerekliymiş , iş ve ev arasında bıraktım kendimi akışa,
-Yapmamalısın, toparlan artık, tatile gidelim seninle, yaz bitmeden
-Bir süre böyle geçsin de,tatil yaz sonu da yaparız nasılsa,
-Kolay değil kaybını anlıyorum, yaşarken hiç iletişim kuramadığım halde babamı kaybettikten yıllar sonraydı, Libya'da bir şantiyede çalışırken bir baktım ki
babamın sözlerini kullanıyorum, onun güldüğü gibi gülüyorum, kendimde yakaladığım zaman babamı sevdim.
-Ben de sevmek istiyorum, sanırım çok geç olmadan,
-Sevmek en kolay, onu öğrenmek gerek, senin sevme potansiyelin yüksektir,
-Sevmeyi seviyorum ama en çok da sevilmeyi galiba, sevmenin sonunda düşmanımı haklı bulup kendimi suçlamaktan korkuyorum,
-Korkuyu yenmek için en önce hatalarımızı hoşgörmeyi kabul etmeliyiz, aynaya sevgiyle bakmalıyız
bir büyük rakı devirdikten sonra kalktılar, Beyoğlu'nun taş taklidi sarhoş beton yollarında yürürken konuşuyorlardı:
-Bak şu insanlara, çoğu mutsuz, bazısı şuursuz, gündelik kaygılarla hep sarhoş,
-Kendilerine soru sormayan insanlar kadar mutlusu yok,
-Başkalarının sordukları soruların cevabını aramaktan sıra gelse soracaklar elbet , sırtında taşıdıkları onca yükü bir devirebilseler,
-Gece bütün kaygıların ötesinde daha güzel gülüyor insanlar, sen asıl gündüzden kork
Bir sarhoş gelip şarap parası istedi,
bir kadın koluna girdiği adamla tartışırken durdu ağlayarak geri döndü
bir başkası kenarda iştahla müşteri çağırıyordu...
Mete'nin evine geldiklerinde birer kadeh daha içtiler karanlık salonda pencereden gecenin solan ışıklarına bakarak,
-Biliyor musun, bu yaz bir ilişkim oldu, nerdeyse aşık oluyordum,
-Hayır anlatmadın ki, nerden bileyim
-Babamla işi ayırdığım dönemde İnci'yle çalışmaya başlamıştım ya,
o zaman iş yaptığımız bir fransızla tanıştım, bir kaç gün sürdü ilişkimiz,
-Etkilendin yani,
-İster istemez o boşlukta kim olsa etkilenirdi sıcak yaklaşımından,
-Sonra ne oldu?
-Aramadık birbirimizi , iş dışında görüşmedik bir daha,
-Sen duvarlarını hemen örüp yükseltmişsindir de ondan,
-Yok , yok tam da öyle değil...yine gelecek bayram tatilinde çekim yapacağız
Bozcaada'da,
-Nasıl davranacaksın, hiç yaşanmamış gibi mi?
-Bilmiyorum, seninle bizimki bir ilişki mi sence?
-Hangisi? sen ve ben mi? elbette...bundan çok memnunum...bağlanmadan ve
çözülmeden seni yaşamak güzel, yoksa çok acı verebilirdi...
-Peki karınla olan ilişkin nasıl?
Nedim bu soruyu cevaplamadan Mete'nin sigarasından bir nefes aldı ve Mete'ye verdi:
- -Bak canım, evlilik zamanla alışkanlık yapar, kimse bunun ilacını bulamamış ancak karşılıklı anlayışla ortaklık devam ederse güzeldir...biz çok fırtınalar yaşamış bir gemide birbirimize liman olduk, anlıyor musun?
- -Anlamaya çalışıyorum, peki hayatına giren çıkan yabancılar limanda fırtına koparmaz mı?
- -Bir yabancı her zaman daha çekicidir, onunla paylaştıkların ne kadar kısıtlıysa
- o kadar artar cazibesi ...ama derinliği yoktur, en azından benim için böyle,
- -Oysa o yabancı da kimbilir ne hayaller kurar seninleyken değil mi?
- -Sevilmeye alışmışlar daha çok sevilmek istedikleri için doyumsuzca arayışa girer, sevmeyi değil belki ama sevilmeyi öğrenir, ilişkiden daha çok sevilmeyi anlar, sevmek paylaşmayı bilmektir , anlık bile olsa almadan verebilmeyi kabul
- etmektir,ölçmeden,hesaplamadan...
Karanlıkta Mete yerinden kalktı sigarasını söndürdü...
koyduğu cd de eski bir şarkı başladı...
Nedim'in oturduğu koltuğun önünde bacaklarının arasında yere diz çöktü,
uzanıp Nedim'in başını iki eliyle kendine doğru çekti ve dudaklarından öperken
fısıldadı:
- -Bana sevmeyi öğret...
Mete yerde
dizlerinin arasında oturduğu Mete'ye doğru uzattı dudaklarını
Öteki bir an duraksadı ve :
Nedim Mete'nin ellerinden tutup kendine doğru kaldırarak kucağına oturttu. Kadehindeki buzlu rakıdan aldığı yudumu, ağzına yapıştırdığı dudaklarının aralığından sevgiyle içirdi:
uzanıp gömleğinin düğmelerini çözdükçe göğsünden göbeğine ordan kasıklarına kadar ateşli tenini öpüyordu...
Mete'yi dizlerinin üstüne yerleştirdi, gözgözeydiler...eleleydiler...aralarından ışık bile sızmıyordu.
fermuarını açarak sertleşmiş erkekliğinin üzerine yavaşça oturttu, kendini usul usul kucağındaki sıcak deliğe doğru itti...ilk anda Mete'nin canı yandı biraz, hafifçe inledi. Tümünü içine aldığında artık ikisi de soluksuz ve çıplaktı, muhabbetle inliyorlardı. Zevkin doruğuna hızlı adımlarla tırmanırken, diliyle , dudağıyla ateşle öpüşüyorken Nedim aniden kilitlediği dudaklarıyla partnerinin ateşini kesti, iki eliyle belinden kavradığı Mete'yi şaşkın ve suskun duruşuyla kendinden uzaklaştırdı:
İki ateşli beden koltuktan kalkarak yerdeki kilime inmişlerdi... Nedim Mete'yi sımsıkı sardığı kollarıyla bu sefer tutkuyla öpmeye başladı, birbirine karışmış nefesleri, elleri ve bacaklarıyla, ateş gibi yanıyorlardı,
yerdeki kilimin üzerinde dizlerinin üstünde öpüşürken, bedenleri birbirine yapışmıştı, parmakları ilk kez buluşmuşçasına tenlerini tanımak için sabırsızlanıyordu...
Nedim yerde önünde dizlerinin üstünde emekleyen Mete'nin saçlarını okşarken erkekliğini dudaklarına sürterek ağzından içeri doğru itti, saçlarından kavrayarak başını ileri geri çekmeye başladı, hızlandı,
penisi irileşmiş, ıslak ve sıcak ağzında gidip geldikçe kölesinin gırtlağına değiyordu...
diliyle ve parmaklarıyla bütün kuytularını ıslatıp okşadı.
Belinden kavrayarak hafifçe doğrulttu, kalçalarını araladı, önce diliyle ıslattığı deliğin içine doğru yalamaya başladı, sonra parmaklarını içeri doğru soktu ,
Mete zevkten inliyordu fakat tek kelime etmeden bütün akışı partnerine bırakmıştı.
Sonunda Nedim erkekliğini Mete'nin deliğinden içeri salarak gidip gelmeye başladı,
Mete'nin bedeni yay gibi gerilmiş, gözlerinde şimşekler çakarken çığlık atmamak için kendini zor tutuyordu.
Nedim'in soluğunu sırtında, ensesinde hissediyor, ürperiyordu, içinde gidip gelen iyice büyümüş penisin patlamasına az kalmıştı ki Nedim bir an durdu ve kulağına fısıldadı:
Nedim, Mete'yi sırtüstü çevirerek zevkten dudaklarını ısıran Mete'yi öpmek için uzandı bu arada bacaklarını kollarıyla kaldırdı ve son kez içine girip şiddetli bir kaç gelgitten sonra titreyerek boşaldı.
Başını göğsüne yasladığı Mete üstünde yatan erkeğin soluksuz kalmış bedenini kollarıyla sarmalarken bacaklarını da beline dolamıştı... Sımsıkı sarılmış öylece kaldılar bir süre. Nedim içindeki kuytuda ufaldıkça daha çok sarıldı Mete'ye ve yanına yuvarlanıp yere uzandı.
İki tutkulu beden soluk soluğa zevkten erimiş yerde uzanırken sabahın ilk ışıkları odaya dolmaya başlamıştı, nefes alışlarından başka çıt çıkmıyordu...
Nedim sevgilisinin tutkulu öpüşleriyle kendine geldi,yüzüstü yatıyordu.
Mete'nin ıslak parmaklarını deliğine hissetti, sonra da sertleşmiş erkekliğini içeri aldı.
......
Biraz sonra gergin bedenlerinden eser yoktu, ikisi de boşalmış, huzurla yanyana yatıyorlardı.
Mete dudaklarına bir öpücük kondurduktan sonra fısıldadı:
Öteki bir an duraksadı ve :
- -Sevmeyi öğrenmek istiyorsan sadece söylediklerime kulak ver ve kendini bir kez olsun bana bırak...
Nedim Mete'nin ellerinden tutup kendine doğru kaldırarak kucağına oturttu. Kadehindeki buzlu rakıdan aldığı yudumu, ağzına yapıştırdığı dudaklarının aralığından sevgiyle içirdi:
- -Sevmek sevdiğiyle paylaşmanın sınırlarını sorgulamaktır, paylaşmak seven kalbi özgürleştirir
uzanıp gömleğinin düğmelerini çözdükçe göğsünden göbeğine ordan kasıklarına kadar ateşli tenini öpüyordu...
- -Sevmek sevdiğinin hem efendisi hem kölesi olmaktır
Mete'yi dizlerinin üstüne yerleştirdi, gözgözeydiler...eleleydiler...aralarından ışık bile sızmıyordu.
- -Sevmek sevdiğinin yüzünde kendini bulmak, yüzünün aynasından geçmektir
fermuarını açarak sertleşmiş erkekliğinin üzerine yavaşça oturttu, kendini usul usul kucağındaki sıcak deliğe doğru itti...ilk anda Mete'nin canı yandı biraz, hafifçe inledi. Tümünü içine aldığında artık ikisi de soluksuz ve çıplaktı, muhabbetle inliyorlardı. Zevkin doruğuna hızlı adımlarla tırmanırken, diliyle , dudağıyla ateşle öpüşüyorken Nedim aniden kilitlediği dudaklarıyla partnerinin ateşini kesti, iki eliyle belinden kavradığı Mete'yi şaşkın ve suskun duruşuyla kendinden uzaklaştırdı:
- -Sevmek sevdiğin için nelerden vaz geçebildiğini sorgulamaktır
İki ateşli beden koltuktan kalkarak yerdeki kilime inmişlerdi... Nedim Mete'yi sımsıkı sardığı kollarıyla bu sefer tutkuyla öpmeye başladı, birbirine karışmış nefesleri, elleri ve bacaklarıyla, ateş gibi yanıyorlardı,
yerdeki kilimin üzerinde dizlerinin üstünde öpüşürken, bedenleri birbirine yapışmıştı, parmakları ilk kez buluşmuşçasına tenlerini tanımak için sabırsızlanıyordu...
Nedim yerde önünde dizlerinin üstünde emekleyen Mete'nin saçlarını okşarken erkekliğini dudaklarına sürterek ağzından içeri doğru itti, saçlarından kavrayarak başını ileri geri çekmeye başladı, hızlandı,
penisi irileşmiş, ıslak ve sıcak ağzında gidip geldikçe kölesinin gırtlağına değiyordu...
- -Sevmek sevdiğinin isteklerine boyun eğmek değil onlardan zevk almaktır
diliyle ve parmaklarıyla bütün kuytularını ıslatıp okşadı.
Belinden kavrayarak hafifçe doğrulttu, kalçalarını araladı, önce diliyle ıslattığı deliğin içine doğru yalamaya başladı, sonra parmaklarını içeri doğru soktu ,
Mete zevkten inliyordu fakat tek kelime etmeden bütün akışı partnerine bırakmıştı.
- -Sevmek sabrın sınırını zorlamaktır
Sonunda Nedim erkekliğini Mete'nin deliğinden içeri salarak gidip gelmeye başladı,
Mete'nin bedeni yay gibi gerilmiş, gözlerinde şimşekler çakarken çığlık atmamak için kendini zor tutuyordu.
Nedim'in soluğunu sırtında, ensesinde hissediyor, ürperiyordu, içinde gidip gelen iyice büyümüş penisin patlamasına az kalmıştı ki Nedim bir an durdu ve kulağına fısıldadı:
- -Sevmek karşılıksız ve ne kadar verici olduğunu öğrenmektir
Nedim, Mete'yi sırtüstü çevirerek zevkten dudaklarını ısıran Mete'yi öpmek için uzandı bu arada bacaklarını kollarıyla kaldırdı ve son kez içine girip şiddetli bir kaç gelgitten sonra titreyerek boşaldı.
Başını göğsüne yasladığı Mete üstünde yatan erkeğin soluksuz kalmış bedenini kollarıyla sarmalarken bacaklarını da beline dolamıştı... Sımsıkı sarılmış öylece kaldılar bir süre. Nedim içindeki kuytuda ufaldıkça daha çok sarıldı Mete'ye ve yanına yuvarlanıp yere uzandı.
İki tutkulu beden soluk soluğa zevkten erimiş yerde uzanırken sabahın ilk ışıkları odaya dolmaya başlamıştı, nefes alışlarından başka çıt çıkmıyordu...
Nedim sevgilisinin tutkulu öpüşleriyle kendine geldi,yüzüstü yatıyordu.
Mete'nin ıslak parmaklarını deliğine hissetti, sonra da sertleşmiş erkekliğini içeri aldı.
......
Biraz sonra gergin bedenlerinden eser yoktu, ikisi de boşalmış, huzurla yanyana yatıyorlardı.
Mete dudaklarına bir öpücük kondurduktan sonra fısıldadı:
- -Sevmek sevdiğine karşı borçlu hissetmemektir
Mete bayramın
ilk günü annesiyle beraber aile mezarlığına gitti,
babasının mezarı sipariş edilmiş ama henüz yapılmamıştı, beyaz bir mermer levha üzerine adı ve ölüm tarihi yazılmıştı, oldukça zavallı bir durumdaydı, yaşarken onu böyle bir durumda hayal bile etmemişti, üzüldü...
Annesi kabristan çıkışında Mete'ye sarılıp öptü:
annesi de babası da kızmış," Zeki Müren mi olacan başımıza" diyerek şarkı söylemeyi yasaklamıştı...Anneannesi Zeki Müren'in hayranıydı, onu dinlemeye matinelere götürürdü...
Alain
Bozcaada'ya yalnız gitti, İnci bayramda annesiyle kalacaktı, kendisinden rica etmişti:
Geç saatte adaya vardığında , birkaç hafta öncekinden çok daha kalabalık buldu:
Bozcaada tatilcilerin akınına uğramıştı. Kıyıdaki balık lokantaları dolmuş sokağa taşmıştı, yollarda yürürken bile insan selinde yüzüyordu.
Çekim ekibi merkezde eski bir ev-pansiyona yerleşmişti,
Alain Mete'yi pansiyonun kapısında bir masada şarap içerken karşıladı,
reklam çekiminin sanat yönetmeni olarak tek başına gelmişti ,
sarıldılar :
Kaleye doğru yürümeye başladılar, Alain kolunu Mete'nin boynuna doladı ve kulağından öptü. Mete bunu beklemiyordu ama ılık bir şey aktı içinde,
Mete durdu cevap vermeden önce , dönüp yüzüne bakarak sordu:
Sahile vardıklarında kaleye doğru giden kalabalık yolun tersine adanın batısındaki plaja doğru yürüdüler.
Ayışığında ıslak kumlar ve sazlar büyüleyici bir gece manzarası çiziyordu.
Alain elini tuttuğu Mete'ye sordu:
babasının mezarı sipariş edilmiş ama henüz yapılmamıştı, beyaz bir mermer levha üzerine adı ve ölüm tarihi yazılmıştı, oldukça zavallı bir durumdaydı, yaşarken onu böyle bir durumda hayal bile etmemişti, üzüldü...
Annesi kabristan çıkışında Mete'ye sarılıp öptü:
- -Bu benim ilk yalnız bayramım olacak, beni yalnız bırakmadığın için teşekkür ederim,
- -Bu sözlere gerek yok annelerin en güzeli, ben her zaman yanında olacağım,
annesi de babası da kızmış," Zeki Müren mi olacan başımıza" diyerek şarkı söylemeyi yasaklamıştı...Anneannesi Zeki Müren'in hayranıydı, onu dinlemeye matinelere götürürdü...
- -Keşke her zaman birbirimizin yanında olabilseydik,
- -Fiziksel olarak mümkün değil ama insan yalnız hissettiği anlarda sevdiklerinin varlığını düşünerek güçleniyor,
- -Hiçbir anne baba çocuğunun kötülüğünü istemez, bilinçsizce onu zorladığı her şeyin sonucunda aile sıcaklığından uzaklaşır,
- -Bugünlük bu kadar yeter sultanım, ben izninle Bozcaada'ya gitmeliyim,
- reklam çekimi için bekleniyorum,
- -Yolun açık olsun canım, haberleşelim,
Alain
Bozcaada'ya yalnız gitti, İnci bayramda annesiyle kalacaktı, kendisinden rica etmişti:
- -Bu kez adaya sen gidebilir misin, ekip bayramdan önce gelmiş olacak,
- ben ofiste biraz çalışıp sonra Postproduction için Fransa'ya gideceğim,
- o zaman Marie ile de görüşeceğiz...
Geç saatte adaya vardığında , birkaç hafta öncekinden çok daha kalabalık buldu:
Bozcaada tatilcilerin akınına uğramıştı. Kıyıdaki balık lokantaları dolmuş sokağa taşmıştı, yollarda yürürken bile insan selinde yüzüyordu.
Çekim ekibi merkezde eski bir ev-pansiyona yerleşmişti,
Alain Mete'yi pansiyonun kapısında bir masada şarap içerken karşıladı,
reklam çekiminin sanat yönetmeni olarak tek başına gelmişti ,
sarıldılar :
- -Hoşgeldin
- -Hoş buldum, sen ne zaman geldin?
- -İki gün önceydi, biraz dolaştım senin gösterdiğin yerlerde, seni özledim,
- -Ben özlemeye fırsat bulamadım, yine ailevi nedenlerle çok doluydum,
- -Biliyorum afedersin, arayamadım, başın sağolsun,
- -Marie aradı ve söyledi iyi dileklerin için sağol, odama yerleşeyim biraz çıkıp yürürüz değil mi?
Kaleye doğru yürümeye başladılar, Alain kolunu Mete'nin boynuna doladı ve kulağından öptü. Mete bunu beklemiyordu ama ılık bir şey aktı içinde,
- -Sen neler yaptın, nasıl geçti günler?
- -İnanır mısın benimle birlikteydin sanki Fransa'dayken
- -Ailenle birlikte yaşıyordun değil mi?
- -Biraz karışık bir hikaye, büyük bir ailenin oturduğu çiftlik evi,
- -Marie de orada mı yaşıyor?
- -Yok , o kuzenlerin içinde en özgür olanı, hepimiz evden ayrılıp okula gittik,
- evlendik, ayrıldık ama hep o çiftliğe döndük...Marie Fransa'da bile kalmaz uzun süre,
- o ilk evliliğinde İscviçre'ye sonra İtalya'ya sonra da Yunanistan'a gitti, tatillerde bir araya geldik hep.
- -Evli misin?
- -Gençlikte yapılmış bir evlilik bu, bir kızım var, annesiyle Paris'te yaşıyor,
- -Beraber olduğun biri var mı?
- -Yok, yani sürekli biri olmuyor,senin?
- -Evet görüştüğüm biri var ama sevgilim değil, o da evli.
- -Bu sevgilin olmasına engel bir durum mu?
Mete durdu cevap vermeden önce , dönüp yüzüne bakarak sordu:
- -Ne zamandır iki cinsle beraber oluyorsun?
- -Bildim bileli....ya sen?
- -Ben ilk kez çocukken beni keşfeden kuzenim ile seviştim, erkek bedenini sevdim, aşık oldum, bir kadınla yatmaya kalktığımda kendimi çok gülünç hissettim,
Sahile vardıklarında kaleye doğru giden kalabalık yolun tersine adanın batısındaki plaja doğru yürüdüler.
Ayışığında ıslak kumlar ve sazlar büyüleyici bir gece manzarası çiziyordu.
Alain elini tuttuğu Mete'ye sordu:
- -Biz ne olacağız, ?
- -Biz mi? bize ne olmuş...
- -Seni özledim, kokunu , sıcaklığını çok özledim...
- -Birlikte çok güzel vakit geçiriyoruz ,
- bu böyleyken oturup bir şirket anlaşması yapmamızı isteme benden...
- Hayatımın en sarsıntılı döneminde yeni işimle birlikte hayatıma girdin,
- henüz bir ay oldu...bu benim için biraz fazla hızlı...ve yoğun....
- bir karar vermek için denizin durulmasını bekleyelim.
- -Senden tek bir şey istiyorum,
- -Nedir?
- -Bana soğuk davranma yeter....
Gece yarısına
doğru kumların üzerinde başlayan aşk saatleri, ertesi günkü çekim nedeniyle
fazla uzayamadan Alain'in yatağında birbibirne sarılıp uyuyarak sona erdi.
Mete ve Alain birbirinin kollarında uyandıklarında ekip çekim için hazırlanmış kahvaltı etmişti bile.
Hızlıca duş alıp hazırlandılar, kahvaltı için evin arka bahçesindeki asmaaltına indiler. Mete de ekibin tümüyle tanışınca Alain ile beraber günlük programı gözden geçirdiler,
çekim mekanına kadar birbiriyle bir daha konuşmadılar.
Yönetmen güneş henüz tepeye dikilmeden gölge ve ışıktan yararlanmak istiyordu.
Denize ve kaleye karşı yüksek bir kum tepesinde rüzgar sonbaharın ilk müjdecisi yağmur damlalarını getirene kadar çalıştılar...
Yağmur aniden hızlanarak kumsaldaki tatilcileri çığlık çığlığa otel odalarına kaçırdığında ortalık masmavi gri ve sarı bir sesizlğie büründü.
Çalışmaya ara veren ekip de fırsattan istifade toparlanıp bir lokantaya girdi,
yağmurun durulmasını beklerken bir şeyler yiyip dinlendi.
Alain bu beklenmedik yağmurdan huzursuz olmuştu.
Mete , kapının önündeki saçakaltında yağmuru izleyen Alain'in yanına sokulup sigarasını yaktı :
Alain sıcak bir gülümsemeyle kolunu kaldırıp Mete'nin boynuna doladı:
Sevmek, bu sözcük ona hala bir anlam ifade etmiyordu.
Alain'in mavi gözleri onu yakacaktı, gözlerini denizin en uzak mavisine kaçırarak sigarasından bir nefes aldı, kendinin bile yabancısı olduğu bir sesle konuştu:
Bayramın son günündeki telaşlı yollardan kurtulmak için çekim bir gün önce bitmiş,
ekip aynı akşam İstanbul'a dönmüş,reklam çekimleri için gelen yabancı elemanlar aynı akşam havaalanından Paris uçağına binip gitmişti.
Alain ertesi günkü uçakla dönecekti, İstanbul'da bir gün bir gece Mete'yle kalacaktı.
Eve geldiklerinde hiç vakit kaybetmeden yatağa girdiler, konuşmadan saatlerce seviştiler.
Mete uyandığında henüz sabah olmamıştı. Yanında derin uykudaki soluklarına henüz alışık olmadığı Alain vardı, üstü açılmıştı, teni karanlıkta bile parlıyordu.
Kalktı ve bir sigara yakmak için pantolon cebini yokladı, cep telefonu eline geldiğinde onlarca mesajı ve cevapsız aramayı farketti. Salona geçip pencere önünde sigarasını yaktı, bir nefes aldı....İstanbul'un ilk sabah ışıkları yanmaya başlıyordu.
Yine evindeydi.
Yine bu şehirdeydi.
Kafası yine karışıktı.
Göğsüne ve beline dolanan Alain'in tutkulu kollarıyla kendine geldi. Ensesinde sıcak soluğunu ve ardından dudaklarını hissetti:
Alain :
Mete bayramın son akşamında buluşmak için İnci'yi aradı, Asmalımescit'te yemek yediler.
İnci:
Masada geceyarısına uzayan espriler, gündelik havadisler , dedikodular ve dolup boşalan rakı kadehleri birbirini kovaladı. Bir sessizlik anında boğazını bir yudum rakıyla temizledikten sonra, belki de Mete ve Alain ile konuştuğunu düşünmeden
boşluğa bakarak , yüksek sesle ve kararlı konuştu İnci :
üçü de iyice sarhoş olana kadar bu böyle sürdü gitti.
Mete ve Alain birbirinin kollarında uyandıklarında ekip çekim için hazırlanmış kahvaltı etmişti bile.
Hızlıca duş alıp hazırlandılar, kahvaltı için evin arka bahçesindeki asmaaltına indiler. Mete de ekibin tümüyle tanışınca Alain ile beraber günlük programı gözden geçirdiler,
çekim mekanına kadar birbiriyle bir daha konuşmadılar.
Yönetmen güneş henüz tepeye dikilmeden gölge ve ışıktan yararlanmak istiyordu.
Denize ve kaleye karşı yüksek bir kum tepesinde rüzgar sonbaharın ilk müjdecisi yağmur damlalarını getirene kadar çalıştılar...
Yağmur aniden hızlanarak kumsaldaki tatilcileri çığlık çığlığa otel odalarına kaçırdığında ortalık masmavi gri ve sarı bir sesizlğie büründü.
Çalışmaya ara veren ekip de fırsattan istifade toparlanıp bir lokantaya girdi,
yağmurun durulmasını beklerken bir şeyler yiyip dinlendi.
Alain bu beklenmedik yağmurdan huzursuz olmuştu.
Mete , kapının önündeki saçakaltında yağmuru izleyen Alain'in yanına sokulup sigarasını yaktı :
- - Canın neye sıkıldı senin? Yağmura mı?
- - Yağmuru durdurabilir misin?
- - Sevgiye benzer yağmur, durdurulmaz, gelir ve seni ıslatır....
Alain sıcak bir gülümsemeyle kolunu kaldırıp Mete'nin boynuna doladı:
- - Seni seviyorum...
Sevmek, bu sözcük ona hala bir anlam ifade etmiyordu.
Alain'in mavi gözleri onu yakacaktı, gözlerini denizin en uzak mavisine kaçırarak sigarasından bir nefes aldı, kendinin bile yabancısı olduğu bir sesle konuştu:
- - Bana sevginin beklentisiz olduğunu söylediler hep, beklentisiz sevgi olur mu?
- Bak günümüzde kadınlar erkekleşiyor giderek, beni ürküten bir durumdalar, öyleyse erkekler kadınlardan ne bekleyecek ? Çocuk doğurmak yetmiyor kadın olmak için...
- - Erkekler de daha çok kadınlaşıyor ama değil mi? O halde erkek başka bir erkekten ne bekler?
- - Bedenini ve ruhunu kendi gibi tanıyan birinden beklediğini...
- - Yağmur bu kada konuşkan yapıyorsa seni...hiç dinmesin...
- - Yağmur veya sevgi...
- - Benim için önemli olan yanımda olduğunda sadece yanımda olmandır...
Bayramın son günündeki telaşlı yollardan kurtulmak için çekim bir gün önce bitmiş,
ekip aynı akşam İstanbul'a dönmüş,reklam çekimleri için gelen yabancı elemanlar aynı akşam havaalanından Paris uçağına binip gitmişti.
Alain ertesi günkü uçakla dönecekti, İstanbul'da bir gün bir gece Mete'yle kalacaktı.
Eve geldiklerinde hiç vakit kaybetmeden yatağa girdiler, konuşmadan saatlerce seviştiler.
Mete uyandığında henüz sabah olmamıştı. Yanında derin uykudaki soluklarına henüz alışık olmadığı Alain vardı, üstü açılmıştı, teni karanlıkta bile parlıyordu.
Kalktı ve bir sigara yakmak için pantolon cebini yokladı, cep telefonu eline geldiğinde onlarca mesajı ve cevapsız aramayı farketti. Salona geçip pencere önünde sigarasını yaktı, bir nefes aldı....İstanbul'un ilk sabah ışıkları yanmaya başlıyordu.
Yine evindeydi.
Yine bu şehirdeydi.
Kafası yine karışıktı.
Göğsüne ve beline dolanan Alain'in tutkulu kollarıyla kendine geldi. Ensesinde sıcak soluğunu ve ardından dudaklarını hissetti:
- - Son bir kaç günde aldığım mesajları bir görsen şaşarsın;
- Annem köpek bakıcısından şikayetçi, ablam oğlunun yaramazlıklarından dert yanıyor, arkadaşlarım onları neden aramadığım için sitem ediyor...
Alain :
- - Anne sevgisi bilmiyorum...onu hiç tanımadım...sen şanslısın...
- - Belki haklısın, ama ben daha çok hayalkırıklığı hissediyorum çocukluğumu düşününüce....Çocukken herkesi sevebileceğimi düşünürdüm...oysa sevmek zor...
- konuşacak hiç bir şeyimiz olmasa da sevdiklerim bana yalnızca dertlerini açtığı zaman kendimi iyi hissediyorum, bu sevgi değil...eminim...
- - Marie'nin dedesi beni sokaktan kurtarıp evlat edindiği zaman yaşlı bir eşcinseldi,
- bir savaş ganimeti gibi gördü hep... kendi torunlarına veremediğini verdi...
- eğitim, kültür, görgü, seks....baba gibi göremedim onu, önümde bir erkek rol modeli yoktu, sokaklardan gelen biri için oldukça etkileyici ortamlar ve insanlarla tanıştım küçük yaşta, etkilenmek sevgi değildir....daha önce senin gibi sevmeyi isteyen biri çıkmadı karşıma...
- Dudakları Mete'nin ağzının üstünde kapandı, sarmaş dolaş yatağa geri döndüler, ama sabah olup güneş yükselene kadar hiç uyumadılar.
Mete bayramın son akşamında buluşmak için İnci'yi aradı, Asmalımescit'te yemek yediler.
İnci:
- - İyi iş başardınız arkadaşlar, tebrik ediyorum.Çekimler nasıldı?
- Alain:
- - Islak...
- Mete :
- - Sıcak...
- - Pek de şikayetçi görünmüyorsunuz ama ikiniz de...
- - Yooo hiç şikayetimiz yok, değil mi Mete?
- - Valla ben tatile doyamıyorum...bir hafta daha kalsam kalırdım....
- - Yalnız mı?
- - Alain ile olursa daha iyi olurdu tabi...
Masada geceyarısına uzayan espriler, gündelik havadisler , dedikodular ve dolup boşalan rakı kadehleri birbirini kovaladı. Bir sessizlik anında boğazını bir yudum rakıyla temizledikten sonra, belki de Mete ve Alain ile konuştuğunu düşünmeden
boşluğa bakarak , yüksek sesle ve kararlı konuştu İnci :
- - Burada bunu açıklamak istiyorum ki; bir erkeğe bağlanıp,
- onun bana canı isteyince, istediği kadar vereceği sevgisi yerine
- beni seven bir kadınla yaşamak, belki burada olmaz ama
- onu ülkesinde çocuk doğurmak, ve aile kurmak istiyorum,
- ..... Marie nin yanına gitmeye karar verdim.
- - Bak işte buna içilir...
üçü de iyice sarhoş olana kadar bu böyle sürdü gitti.