7 Şubat 2013 Perşembe

Deniz ve Ege


two young gay ile ilgili görsel sonucu


Her şeyin zevki, bizi itmesi gereken tehlikeyle artar.

Deniz ve Ege aynı üniversitede okuyan iki gençti.
Deniz arkeoloji bölümünde son sınıftaydı. Bir kız arkadaşı vardı.
Okul korosunda idari ilişkiler bölümü'nde ikinci sınıfta okuyan Ege'yle tanıştılar. Deniz'in iki arkadaşıyla paylaştığı ev Ege'nin ailesiyle oturduğu evin iki sokak arkasındaydı. Koro çıkışı akşamları aynı tramvayla eve dönüyorlardı.
Bazen evdeki dırdırdan kurtulmak için Ege bahanelerle Deniz'in evinde kalır. O gece de öyle oldu. Annesine telefonda:

-Annecim birlikte çalışmamız gerekiyor..Deniz'de kalıyorum merak etmeyin. Sabah burdan okula gideceğiz...
-Bir şeyler yemiştik zaten merak etme...
-Peki anne, söylerim, onun da selamları var...


diye konuştuktan sonra dönüp taze demlediği çayı getiren Deniz'e yakınır:

-Offf ya her seferinde aynı öğütleri duymaktan ben usandım o söylemekten bıkmadı...bana güvenmiyecekler asla...
-Buna alışmalısın...güvenle ilgisi yok... Hem sen neyin ne kadar güvenli olduğunu onlardan daha mı iyi biliyorsun?...
-İstanbul dışında bir okula gidip tek başıma bir evde yaşamak istiyorum ben...
-Neden?
-Senin gibi özgür kalmak için...
-Özendiğin şeye bir daha iyice bak...
-Özenmek değil bu...bireysel yaşama duyulan gereksinim...


Masa başında oturuyorlardı. Deniz ders notlarını toparlamış onları düzenlemeye çalışıyordu ertesi günki sınav için çalışmaya başlayacaktı...
Ege kalkmış küçük odanın içinde dolaşırken laflıyorlardı. Küçük bir odaydı,
Deniz'in ev arkadaşları yoktu bu gece. Onların da birer odaası vardı, mutfak ve banyo-tuvalet ortak Evin giriş holüne açılıyordu.
Deniz'in odasında bir yatak bir koltuk, çalışma masası ve bilgisayar, iki iskemle bir kitaplık ve bir de giysi dolabı vardı. Boş kalan bir santim yer bile yoktu. Duvarda Anadolu Medeniyetleri'ne ait poster ve kazı fotoğrafları vardı.
Fotoğrafların arasında kız arkadaşının çok güzel gülen yüzü dikkat çekiyordu.

-Sizi kıskanıyorum...
-Kimi?
-Sen ve Eylem...benim böyle bir ilişkim olmayacak hiç bir zaman...
-Nerden biliyorsun? Biz de daha önce planlamamıştık bu ilişkiyi...
-Planlamadığım çok şey yaşadım ben...


Deniz başını ders notlarından kaldırıp şaşkın gözlerle baktı Ege'nin yüzüne..
Diğeri durduğu yerde yüzünü arkadaşına doğru dönerek devam etti:

-Anlayabileceğini sanmam..
-Anlatmayı denesen...belki bir şeyler anlarım...
-Sen ders çalış...sonra belki...
-Hayır efendim bu notları okuyamam senin bu pek gizemli konuşman bitmeden...
-Her şeyin üstesinden konuşarak gelebilirsin değil mi?
-Evet..
-Hayır, gelemezsin...öyle şeyler var ki sadece yaşarsan bilirsin...
-Çok merak ettim bu senin bildiğin...benim yaşamadığım şeyler neymiş...
-Merak iyi bir şey değildir arkadaşım....
-Neyin iyi neyin kötü olduğunu senden iyi biliyorum...
-Bilmiyorsun işte...


Bunu söylerken Ege masada oturan arkadaşına yaklaşmıştı...Konuşma ikisini de germişti...Ege kendisini üstün gören Deniz'in tavrına katlanamıyordu...Deniz provokasyon yaparak Ege'yi konuşmaya zorlamak istiyordu...ikisi de inatçıydı...

-Öyleyse öğret bana da.... dedi Deniz bağırarak....

Bu söz üzerine Ege çılgına döndü. Eğilip Deniz'in dudaklarına hızla bir öpücük kondurdu ve geri çekildi. Deniz bu tepkiyi beklemiyordu, Ege'nin gözlerinden süzülen yaşlara bakakaldı. İskemleden kalkıp arkadaşına doğru bir adım attı. Uzatıp kollarıyla omuzlarından tuttu...Ege'nin sinirden titreyen dudaklarından :

-Afedersin....

sözcüğü zar zor duyuldu...
Deniz daha fazla konuşmasına izin vermek istemiyordu.
Dudakları Ege'ninkilerin üstünde kapandı.
Uzun ve tutkulu bir öpüştü bu. Ege şaşkındı. Bilmeden yaktığı kıvılcımın büyük bir yangına dönüştüğünü hissediyordu.

Fısıltıyla konuşmaya çalıştı:

-Korkuyorum...sana bunu yapmak istemedim...
-İstemeden kimse kimseye bir şey yapamaz...
-Evet ama...
-Öğret bana...neymiş yaşamadığım...


Deniz kollarıyla sarıldğı Ege'yi bu kez daha tutkulu öperken dudakları aralanan arkadaşının ağzının içini diliyle yoklamaya başladı...karşılığında dilini emen Ege'de sarıldı Deniz'e...ayakta duramıyordu artık.
Yatağın kenarına usulca iliştiler...
Öpüşmeye devam ederken Deniz Ege'nin gömleğinin düğmelerini çözdü.
Kendisi de s-shirt'ünü kolayca sıyırıp attı.
Birbirlerinin çıplak kalan üst bedenlerine bakıyorlardı.
Söz bitmişti artık. Konuşan dokunan eller ve öpüşen dudaklardı...
Yatağa uzandıklarında artık çırılçıplaktılar....

Deniz uzanıp ışığı kapattıktan sonra Ege'nin dudaklarını yutarcasına öptü...
boynunu emdi...dikleşmiş göğüs uçlarını yalayarak emdi ve küçük ısırıklarla zevk inlemeleri aynı anda duyuldu. Altında yatarken Ege kollarını boynuna doladığı Deniz'i kokladı bir kaç kez...Deniz'duraksadı:

-Ne oldu..pis mi kokuyorum?
-Hayır...seni tanımak için kokluyorum..
-Sen kedi misin köpek misin?
-Ha hah ha ...Kediyim...karakedi....


Dudakları karanlık gecede bir daha üstüste kapandı ...uzun bir öpücükten sonra Deniz yan dönerek nefes nefese Ege'nin yanına uzandı......

Ege sırtüstü uzanmış yatan arkadaşının yanında dirseğinin üstünde yarı doğrularak karanlıkta gölgesini öpmeye başladı.
Alnını, burnunu, dudaklarını, boynunu, göğsünü...ıslak öpücüklerle aşağı doğru inerken durdu...
Deniz'in elini alarak avucuna parmaklarını usul usul ve tek tek emdi...
Deniz'in taş gibi olmuş penisini ağzına aldı. Nefessiz kalana dek emdi, torbalarını ve kasıklarını yalarken Deniz zevk kasılmalarıyla ürperdi.

Ege Deniz'in sertleşmiş erkekliğinin üzerine yavaşça yerleşirken, bacaklarını açarak beline doladı. Öteki içine girdiği sıcak karanlığı kucaklamak üzere kollarıyla sardı Ege'yi.
Dudakları gecede hiç ayrılmayacakmış gibi birbirini buldu ve öptü...

Birazdan karanlıkta birbirine dolanmış iç içe geçmiş iki genç beden ardı ardına haykırarak boşalacaktı.

Arzuyla sarıldıklarının canı yanar; Dişleri ısırır çok kez nazik dudakları. Gizli dürtüler incitmeye iter onları, her tuttuklarını; azgınlıkları artar böylece.

Her işte görülen budur: Zorluk değer kazandırıyor her şeye.
 

İktidar, tutku, hırs gibi
ölümcül günahlardan da öte
aşk...
söz geçmeyen....
gemlenemeyen...


Hiç bir aşktan geriye renkten, kokudan öte bir şey kalmıyor...
Ölümün soğuk eli her gece uykudan uyanırken tenine dokunuyor ...

Konuştuklarına, yaşadıklarına, düşündüklerine bakıyor ve
- Ben bu muyum ?...
diyor.

Birbirinin ayak izlerine basarak yürüyor eski sevgililer aynı sokaklarda...


Kan akmaz, kesseler başını yüreği yok...
çoktan kaybetmiş ...
acımaz

sabah karanlığında eski aşklar
ve günahlarla daha bir yüzleşir yaşlı ruhum
bir daha aynı acıları yaşar
gün doğana dek kalbim
ve sonunda huzur
tek kurtuluşudur
gün doğarken
ebedi yoksunluktan...
günaydın











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder