22 Şubat 2013 Cuma

yeni bir resim


yeni bir resme başlamak gibidir yeni birini tanımak
bunu isediğini bilmeden aslında bakarsın ki
çoktandır ihtiyacın olan yeni bir resme başlamaktır
tek tek renkleri sıkarsın tüpten paletine:
siyah, mor, kırmızı, yeşil, beyaz

keten tohumu yağı damlatarak ezersin tek tek temizlediğin malayla
önce siyaha boyarsın beyaz tuvalin yüzeyini usul usul
bir insanı tanımak için önce onun yüzündeki maskeyi silmek istersin
herkesin kendini görmek istediği gibi maskeler taktığını düşünürsün
ancak bu samimiyetsizliği aşmak için boyaları silmek sana düşer
sabırla ve özenle siyaha boyadığın tuvalin kurumasını beklerken
birikmiş bütün duygularını bir kanvasa yerleştirebilme kaygısına düşersin
yeni tanıdığın insanla daha önce yaşadığın her ilişkiden damıttığın
en güzel yanları yaşamayı ve yaşatmayı kurgularsın
merak ettiklerini sormak, seni merak etmesi için düzgün sözcükler seçmek
kendini bir seferede anlatmamak için frenlemek
eksik anlatıp yanlış yöne sürüklememek için düşünmek
bir insanı tanımak istemek için
onda buna değecek bir cevher bulmuş olmalısın. yoksa bütün bu gayretin amacı salt eğlenmek olamaz.
belki bir renk
belki bir ses

belki de bir şarkıdır o insana doğru yüzünü dönme sebebin
bir resme başlamak için de
bir duygu gerekir önce ifade etmek istediğin
belki bir anı
belki bir isyan
belki de hiç duymadığın
ama içinde hissettiğin bir melodi....

bir insanı sevmek için onu tanımak gerekir
her yönüyle tanımadan birini sevmek en büyük yanılsamadır...
bir resim yapmak için önce dayanılmaz bir istek duyarsın hayalinde ufacık bir imge oluşur :
taş, su, böcek, güneş, insan

bir insanı tanımaya başladığında onun izin verdiği kadarını görebilirsin
zamanla kendi oluşturduğu kabuğun dışından
bir resime başlarken önce siyaha boyarsın zemini
sonra kurgularsın imgelemin ifade biçimini, sonra boya fırçanın kıllarına yapışır , çeker...fırçanın sapı parmaklarını yönlendirir, parmakların beynine komut verir:

  • -Boya! 

"komutları hep beynimiz verir sanrısı" bizi çok rahatlatır
emir komuta zinciri belki de sadece ters yönde işlediğine inandığımız içindir bu...oysa gözler görmek ister, eller dounmak , dudaklar tatmak ister....bütün bu istekleri beyin sadece organize etmek zorundadır....
beyin aslında aptal bir makina mıdır?

belki duygularımızla boyadığımız tuvaller kadar güzel olmaz beynimizin komutlarıyla yaptığımız resimler...belki birini tanımak için mantığımızı değil de sezgilerimize güvenmektir hayattaki en büyük erdem.
istiridye kabuğu içindeki inci tanesine ulaşmak için kabuğu yumuşatabilecek kadar sabırlı ve özverili olmaktır bir insanı tanımak...

Uzun süre kalmadılar sergide...
Birlikte çıkıp sahilde yürümeye karar verdiler...
Tek tük sokak lambalarının aydınlattığı rüzgarlı sonbahar gecesinde
yürürken sessizliği Cem bozdu :

  • - Ne tarz resimler yaparsınız?
  • - Resim denmez pek....anı hapsetmeye çalışırım...fotoğrafın yapamadığını yapmak diyelim....
  • Anı yakalamak ?...yaşamak yerine bir av gibi kovalamak...

  • - Görme şansım olursa sevinirim...
  • - Tabii ki...yakında ben de bir sergi açmayı düşünüyorum....
  • belki açılışta sizin çalmanızı isterim....
  • " Neden bu kadar yakın hissediyorum bu adama...konuşmayı da sevmiyor üstelik..."
  • diye düşünüyordu Cem,
  • " Daha önce beni tanıyor gibi...sormuyor....anlatmıyor..."
  • - Pek konuşmuyorsunuz...sizi tanımak isterim...sorsam?
  • - 46 yaşındayım....yalnız yaşıyorum...Marmara üniversitesinde deneysel sanat dersleri veriyorum...


Orhan Gümüşsuyu'nda eski bir apartmanın en üst katında oturuyordu ...
karısını uçak kazasında kaybettiği günden beri eşyalara dokunmamıştı.
İstanbul'da iki adam kıyıdaki gölgede yürüyordu...


  • - Konservatuvarın son yılında değişim bursuyla Varşova'ya gittim...
  • Chopin festivali vardır orda yazları...meydanda açık havada konserler verilir... Burs kazanıp konser piyanistliği master'i yaptım....
  • Istanbul'a döndüğümde Cihangir'de bir ev tuttum...ders vererek ve konserlerde çalarak yaşıyorum.
  • - İlginç....

Orhan bu kadar az konuşan biri değildi aslında..
yeni tanıştığı birine çok daha içten ve cesur davranırdı...
Kendi de şaşırıyordu Cem'e karşı neden bu denli tutuk olduğuna...
" Birinden vazgeçmeden öbürüne dokunamazsın....hayat altında ağ olmadan dansettiğin bir trapezdir"

Yeniköy sahilinde yürüdükleri o sonbahar gecesi
ikisi de yeni bir yaşama başladığını hissediyordu...

  • - Şurada balık ve rakı yemeğe davet edebilir miyim sizi?
  • dedi Cem.
  • - Sevinirim....
"Kesinlikle düşünceleri okuyor bu genç piyanist " diye geçirdi içinden .
Yaşarken hayatına birini daha katmak...kaçınılmazdır.
Rakı ve balıkla tanışmalarını kutladılar kıyıdaki balıkçıda...
Sevincini gizlemiyordu Cem :
- Sizinle bu masada oturmayı hayal bile edemezdim ama ilk gördüğümde yakın hissetmiştim kendime...
- Açılışta piyanonun başındaki genç sanatçıyla kadeh kaldırmak benim de aklımda yoktu....
Neydi hayal...akılda olmak neydi?...
- En çok hangi müziği seversiniz?
- Hangi an kiminle birlikteysem o ortamın müziğini severim
....

" Açık sözlü olmak mı bu...yoksa kaçak dövüşmek mi?..."diye düşünüyordu Cem,
" Cevapları sorudan da zor okunmuyor...."
- Ben en çok kanun dinlemeyi severim ?
- Ama piyano çalıyorsun?

Boşalan kadehlerin yerini buzlu yeni kadehler almıştı..

Müzik insanları bağlar... uzaktakileri yakınlaştırır...


  • - Konservatuvarda türk müziği enstrümanları da derslerimiz arasındaydı...
  • kanun çalmayı öğrendim..piyano çocukluğumdan beri zaten vardı hayatımda..
  • - Bana sorsan ben de kanunu tercih ederim...bir de ney...
  • Orhan bunu söyledikten sonra kadehini kaldırdı:
  • -Hadi müzik aşkına içelim...Bilirsin belki Tschaikovsky'nin hayatını anlatan bir film: Music Lovers ?
  • - Bilirim...müzik aşıklarına içelim.... dedi Cem.


Gece yarısına doğru lokantadan çıktıklarında yağmur başlamıştı...

Taksiye bindiklerinde Cem Orhan'ın elini tuttu...

Şaşkınlık ve içini saran sıcaklıkla elini tutan bu ince parmaklı zarif eli tutarak sıktı...Taksiciye kararlı bir sesle :

  • - Gümüşsuyu lütfen... sahilden gidelim.......dedi.

Gece yağmurlu , bereketli ve coşkuluydu...
Konuşmadan yol boyu elleri birbirini tanıdı...
Hafta içi olduğu için yirmi dakikada Gümüşsuyu'na geldiler.Ana caddeye paralel bir sokakta eski yüksek binanın kapısında arabadan indiler. Camlı demirli kapıdan girdikleri holde çiçekler
ve duvar resimleri vardı. Mermer basamaklardan çıkıp asansöre bindiler..Aynalı, camlı demir bir kafeste en üst kata çıkarken konuşmadılar...Gözlerinde okumaya çalıştılar düşüncelerini.
Orhan anahtarla evin kapısını açıp misafirini önden buyur etti. İçeri girdiler. Işıkları yaktı. Koridorun ucundaki kapıyı geçip hafif bir ışık açtı.
- Salon bu tarafta...sen geç rahatına bak ben geliyorum....
Geniş salon cephesinde muhteşem bir boğaz manzarası vardı.
Modern dekorasyon kübik, sade ama pahalıydı. Siyah deri koltuklar, duvarda yağlıboya tablolar , el yazmaları ve yerde büyük bir türkmen kilimi odanın karakterini çiziyordu.
Orhan geri geldiğinde hemen şömineyi yaktı,

  • - Üşüyor musun ?
  • - Hayır ama ıslandık...
  • - Şömine havası mı?
  • - Ben şömine havamdayım...diyerek gülümsedi Cem'e bakarak...
  • Ateş insanı yakar... sıcak insanı çözer...

  • - Ne içersin? Ben votka limon içmek istiyorum...
  • - Bana da ver o zaman....rakıdan sonra ne içilir bilmem...

İçki dolu bardaklarla koltukta Cem'in yanına oturan Orhan kadehini kaldırdı:

  • - Hoşgeldin evime....
  • - Hoş buldum...gerçekten güzel bir ev...
  • bu manzarayı bırakıp sokağa çıkmak istemez insan...
  • dedi Cem.

Orhan uzanıp öptü Cem'i ince dudaklarından.Bardakları orta masasına bırakıp birbirlerine sarıldılar...Bu ana kadar ilk defa birbirlerinin kokusunu duyuyorlardı.Işıkları tamamen kaptıp Orhan'ın yere attığı büyük şiltelere uzandılar.Şömine ışığında yavaşça soyunarak sevişmeye devam ettiler.
 
Sabahın ilk ışıklarına kadar durmadı yağmur...hiç kimsenin yağmurun bile böyle küçük elleri yoktu. 


  • - Yanımdasın ya devleştiren bu beni...
Öpüşerek birbirlerine sarıldılar...

- En ufak bir hiç sonucu ölebiliriz de aşkım ...
lütfen biraz daha rahat bırakalım hayatı kendi seyrine...

Bir gün ilerde olacakları düşünerek kaygılanırken
bugün uzanıp sevdiğimizi öopemiyorsak doyasıya
geçmişte kalan eksik yaşantılarımız için
pişmanlık ne fayda eder....


soyleyecek sozun vardi, bu kalp seni unutur mu

11 Şubat 2013 Pazartesi

İtiraflar





Doktor terapistlere teşekkür edip hepsi odadan çıkınca dosyasına notlar almaya başladı....Terapistlerden birinin daha önceki ifadelerinde şu satırları okudu:

.bir gece iş cıkışı eve gitmek istemedim...internet cafeye girdim...kendime keyifli bir nick buldum: karamurat35...biraz eğlenmek istiyordum...yeni birileriyle sohbet etmek...belki buluşmak ....sevişmek....haftalardır kadınsızdım...bütün kanallara girdim önce...
evliler....sex....cinsellik......muhabbet........35+ aklımda hiç yokken gay kanalını da açtım
sabaha dogru gay kanalında biriyle ilginç olabilir diye düşünerek ..evine gittim...
yalnız yaşıyordu ...bana içki ikram etti....muhabbet sırasında sex yapmak istedik.....pasifti..
anal yapmam dedim....öpüşmek istemedim...zorlamadı...cok guzel oral sex yaptı bana...
ilk kez oluyordu..hoşlanmıştım....alkolün de etkisiyle biraz rahatladım...
her yerimi öpmeye okşamaya başladı...arkamda penisini hissettiğim anda irkildim..
hızla dönerek yattığımız kanepeden yere savurdum,korkmuştu..ben de kızmıştım elime gecen ilk şeyi savurdum,yuzu kanamaya başladı,üstüme yürüdü...kolundan tutup sarstım...
kurtulmaya çalışırken geriledi......cam sehpaya çarptı..arkası üstü düştü...cam kırıldı......cam kırıklarının üstüne düştü, bir süre öyle kaldım...sesi çıkmıyordu...korkup kaçtım..gazetede ölü bulunduğunu okudum...gittim ifade verdim...tutukladılar... suçum : cinsel şiddet 
ben şimdiye kadar kimseye fiske vurmadım..... 
çok kötüyüm...ölmek istiyorum...
 

Bir başka erkek hastanın dosyasında şunlar yazılıydı:

50 yaşındayım..15 yıllık evliyim..karım benden 10 yaş küçük... evlenmeden önce kıskanmayı aklımdan geçirmezdim... başka biriyle beni aldatacağını söyleseler güler geçerdim.. 
son yıllarda cinsel yönden yetersiz bulmaya başladım kendimi saatlerce sevişip boşalamadığım da oluyordu... ilk sevişme anında boşaldığım da... sık sık iş seyahatine çıkıyorum..alışkanlıklardan monotonluktandır diye düşünüp ben de bir iki farklı macera yaşamak istedim.. bir rus kadınla anlaşıp otele gittim..alkolün de etkisiyle biraz rahatladım... 
her yerimi öpmeye okşamaya başladı...karımdan daha iyi sevişiyordu kesinlikle..kendimi iyi hissetmiştim...sanırım o da tatmin olmuştu.. bir keresinde denemek için bir evli çiftle buluştum.. 
karısıyla seviştim..o sırada erkek benim onunla da sevişmemi istedi... oral yapmasına izin verdim... ilk kez bir erkekle seviştim...bunu daha önce hiç aklıma getirmek istememiştim 
ancak yatılı okulda yaşadığım bir tecrübe vardı... daha sonra tek defa denemek için bir gay kanalına girip genç biriyle tanıştım..seviştim... istersem karımla da olabileceğini söyledi.. 
bunun ikimizin işini nasıl kolaylaştıracağını anlattı.. onu nasıl oldu da dövmeden kovaladım bilmiyorum.. kendi ellerimle kendi huzurumu bozmuşum.. şimdi uyurken veya uyanıkken 
sürekli karımı başka erkeklerle el ele, dudak dudağa, yürürken , konusurken, 
yatakta sevişirken görüyorum .... 
uyuyamıyorum...çalışamıyorum...nefes alamıyorum...

Bir kadın hastanın dosyasında şunları okudu: 

iş hayatıma ilk başşladığım yıl bir reklam organizasyon şirketinde yönetici asistanı olarak çalışıyordum benden sadece 8 yaş büyük bir müdürüm vardı ...bütün işlerini ben organize ediyordum, telefonlar, toplantılar, yazışmalar, seyahatler....yorucuydu..günde 12 saat çalışma dışında bir de telefonla haberleşirdik sürekli... müdürüm genç ve eşinden yeni ayrılmış bekardı.. 
espriliydi..yakışıklıydı...... sık sık iş seyahatine çıkıyordu..yoruluyordu... ama bunu kendine bile söylemiyordu..kimseyi dinlemiyor.. doktora gitmiyordu.... bir sabah yine herkesten önce geldiği saatlerde ofise geldim.. yoktu...cebi cevap vermiyordu...biraz bekleyip evini aradım..sonuc yoktu. diğer idarecilere anlattım...ailesini aradık...haber verdik...evine gidip bakmak gerekiyordu... kapısını kırarak içeri girdiler...önden abisi yatakodasına girdi.. kötü bir şey vardı..anlamıştım...görmek istedim... beni engellemek istediler ... yatıyordu...burnundan kan gelmiş...beyin kanamasından ölmüştü.. çalışma temposunun yıkım olduğun biliyordum
 
ancak öleceğini hiç aklıma getirmemiştim... 
şimdi uyuyamıyorum ...onu unutabilmeyi çok isterdim.... 
bütün bir yılı her gün 24 saat birlikte veya düşüncede paylaşmıştık .... 
uyuyamıyorum...çalışamıyorum...boğuluyorum...
 

Sabaha kadar dosyaları okumaya devam etti.Bir başka hasta şunları yazmıştı: 

Onu tanıdığım güne lanet ediyorum . Sevip sevilmek istiyordum. Anlatmak ve kendimi ona, onu kendime inandırmaktı tek bildiğim yol. Tanıştığımız ilk günden itibaren hakkımda her şeyi biliyordu .Altı ay süren ilişkimizde ona hiç güvenemeyeceğimi biliyordum. 
Kendime de hiç bir zaman güvenemediğim gibi. Yine de açık yürekle ve inanarak paylaştıklarımı bana karşı kullanmasına izin verdim, ikimize de şans vermek istedim. 
Ailem, mesleğim, işim, itibarım, onurum ...Her şeyimi kullanarak beni tehdit etmeye başlamıştı 
Kimse kötü değildir diyordum : kötü davranışlarımızın sebebi vardır.Ama hayır yoktu işte, ya da vardı ve ben anlamıyordum.. Bir ay boyunca beni her gün tehditlerle, zorlamalarla üzmekten vazgeçmedi. Önce kendimi öldürmeyi düşündüm. Sonra onun zararlı bir ot gibi yeşermesine izin vermenin kimseye faydası olmadığını düşünmeye başladım. Ondan kurtulmalıydım.Ama nasıl?Kimseye anlatamadığım bir durumdu. Kendi ellerimle ipi boynuma geçirmiştim. 
Bir sonraki buluşmada onu yemeğe davet ettim.Yemeğine zehir koyarak onu yok edecektim.. 
İkimiz de zehirlendik..pişman olmuştum..ilkyardımı aradım..yoğun bakıma kaldırdılar.. 
Yan yana yataklarda yattık..Cellat ve kurbanı gibi.. O taburcu olduktan sonra beni tutukladılar... 
Sevmek istemiştim, güvenmek ve paylaşmak .... 
Kendimi hiç affetmeyeceğim......

Doktor olarak bir hastanın raporlarını okuması doğaldı...ama içlerinde bir tanesi onu çok etkilemişti...uzun zaman önce bir transseksüel hastası bir kaç ay terapiye gelmiş ve sonra uzun süre haber alamamıştı.. 
Şimdi kaç yıl sonra dosyasını bulduğu tozlu rafta bulup günün ilk ışıkları ağarırken okumaya başladı... 
Adım  Füruzan ...34 yaşındayım.. 1 yıldır evliyim ...bilgisayar mühendisiyim...çalışmıyorum... 
kendimi her zaman erkek bedeninde hapsolmuş hissettim ...beş yıl öncesine kadar iyi geliri olan bir işim vardı sahip olduklarımı paylaşmak için benimle olmak isteyen varoşlarda yaşayan gençlerle cinselliği yaşardım... uzun süreli ilişkilerdi hep... ailem de bu konuda bana hiç baskı yapmamıştı... aşık oldum..aldatıldım...intihar ettim...kurtardılar ... benim derdim para biriktirip bir an önce ameliyat olmaktı... kararlıydım ... iş yerimden ayrılırken bunu yapmama gerek olmadığını, zorlanacağımı , beni olduğum gibi kabul ettiklerini söylemişlerdi dinlemedim.... 
fuhuş yaparak bu parayı daha da hızlı kazandım avcıyken ava dönüştüm...
ameliyat başarılıydı.. ameliyat sonrası klinikte bir psikiyatristle görüştüm,
ancak durumu öyle çabuk benimsemiştim ki . kendisini görmeme gerek olmadığını söyledi... 
artık istediğim bedene sahiptim...adımı değiştirdim.. kimliğimi yeniledim... bütün okul kayıtlarımı... evimi..eşyalarımı... erkek olduğum döneme ait ne varsa hepsini değiştirdim. 
yalnızca eski iş ve okul arkadaşlarımdan bazılarıyla görüşüyordum garip geliyordu onlara bu durum... bense mutluydum... mesleğimi evden yaparak bilgisayar programları yazıyordum 
bir arkadaşımın aile dostuyla bir toplantıda tanıştık benimle ilgilendi..çok üstüme düştü...mutluydum , onu da mutlu etmek istiyordum...evlendik. 
bir isteği vardı : ailesi geçmişimi bilmeyecekti hiç... bir şeyleri saklayarak yaşamaktan hoşlanmadım hayat boyu ama eşime inandım ...güvendim.... her konuda...
... 
mesleğimi zevk için yapıyordum... istediğim bu hayat için çok uğraşmıştım....
eşim iyi kazanıyordu...iyi de harcıyordu... hayatımın en güzel dokuz ayıydı ta ki bir gün beni aldattığını öğrenene kadar... ameliyattan önce aldatılmanın tadını öğrenmiştim...
bu gün buna tahammül edemem... bedenimle ruhumla her şeyimi ona vermişken
bir başkasına gidiyorsa.... bunun nedeni bendeki eksiklik olmalı ...
uyuyamıyorum...doğru düşünemiyorum...nefes alamıyorum...

Nefes almak istiyordu...bunalmıştı... dosyaları yerine kaldırdı.. masa lambasının söndürdü...nasılsa sekreter gelip odayı havalandırırdı....apartmanda ses çıkarmadan asansörle indi sokak kapısını açıp dışarı çıktı...sabahın sisli rutubet kokusunu içine çekti...yürümeye başladığında yerdeki ıslaklığın gece yağan yağmur olduğunu anladı...hiç farketmemişti..hastalarını birer bire öyle çok içine yaşamıştı ki..bu bir geceye sığdırdığı onlarca hayat onu yormuştu.... 
arnavut kaldırımı sokaktan sağa dönerek ana caddeye çıktı... 
arnavut kaldırımı...ne gülünç...diye düşündü.. böyle bir mimari detayın bile ırkçı betimlemesi olması... yaşamdan parçalaraı kategorize etme gereksinimi.. sonucunda sahiplenmek ve dışlamak... 

gittikçe aydınlanan havada yürürken ayak sesleri açılan dükkan kepenkleri ve sokağı süpüren çöpçülerin seslerine karışıp gitti...


Doktor Doruk Bey Nişantaşından inen dar yokuşlardan birini seçerek Ihlamur'a yürüdü....Beşiktaş çarşısında yeni canlanan güne merhaba dedi.... Bulgar'ın yerinde bal kaymak yedi...Sahilde vapur iskelesinin yanındaki çay bahçesinde 08:15 vapurunu ...telaşlı insanları izledi... Bunca insan birlikte yaşayan..hayatları birbirine teğet geçen..bazen kesişen ve tekrar uzaklaşan...mikroskop altındaki kan hücreleri gibi.... Sigarasını yaktı gelen günün ilk çayıyla...bu insanların sabah koşturması onu coşkulandırmıştı...elinde olmadan yine hastalarını düşündü..hepsi de yalnızdı...kim değildi ki?... 
oysa öyle girift yaşamlardı ki .... 

















10 Şubat 2013 Pazar

Terapi





















-gerçekten de bilmiyorum ne zamandır erkeklerden hoşlandıgımı...

 ne zamandır rastgele erkeklerle beraber olmaya başladığımı ...
 beş yıldır hayatımda bir kadın var , üstelik birlikte yaşamayı planlıyoruz...
 birlikteliğimiz dostluk ve anlayışa dayanıyor .
benim erkek ve kadınlarla birlikte olduğumu biliyor, ancak ikisini de kıskandığı için konuşmuyoruz.... ne zaman onunla yalnız kalsam çok güzel yaşıyoruz ...
o yokken hemen bir erkek arayışına giriyorum... bunun riskli yanları da var... 
evim, telefonum biliniyor... bazen evde eksilen bazı değerli eşyalar farkediyorum ...
kız arkadaşımla aynı evde yaşamanın kurtuluş olacağını düşünüyorum... 
ne dersiniz? 


buraya kadar sabırla dinleyip notlar almıştı doktor... 
genç ve dikkat çekici biriydi... 

-yaş 39 demiştiniz...koç burcu.....meslek : yayıncı....sağlık problemi: yok... 
bunun dışında anlattıklarınız bisexuel erkekler için oldukça sık rastlanan bir 
profil çiziyor. sıkıntınız dürüstçe yaşamak istediğiniz ilişkilerinizinkarşı tarafı incitecek olması nedeniyle suçluluk duymaktan öte geçmiyor.... 
uykularınız nasıl? 


hasta koltugunda oturan adam sevindi.duydukları umut vericiydi... 
hasta....bu sözcük ne kadar kapsamlıydı...kulağa uzaktan geldiğinde 
düşünmeden gündelik hayatta zorlanan anlamına geliyordu... 
oysa zorlama insanın içinde olabilirdi...dış baskı ve engellerden daha 
önemliydi içerdeki istibdat. 

-Kendinizi suçlamayı ne zaman öğrendiniz? 
bunu sorarken genç psikiyatr bir yandan da kalemle uzun at kuyruğu saçlarını karıştırıyordu... 

-kendini suçlamak öğrenilmiş bir davranıştır. bunu yapmaya başladığımızda uyum sağlamak, beğenilmek duyguları öne çıkar...sosyalleşmek adına kendimizi cezalandırırız.... 


Orta halli bir ailenin tek çocuğu olarak yaşadığı hayatın içinde kendisini 
hep şanssız saymıştı...bir kardeşi olmadığı için... 


- Aslında , annem ve babamın ilişkilerini merak ederdim...babamın düşman ...anneminse koruyucu prensiydim. 
İkisine karşı beslediğim duygulardan utanç duymazdım... 
kardeşimin yokluğunu 3-5 yaş küçüğüm olan başka çocuklarla oynayarak giderirdim...onlara karşı beslediğim duygunun kardeşten öte olduğunu 
hissettiğimde suçluluk duyardım....çünkü onların bu farklı duyguyu anlamaları zordu....karşılık da veremezlerdi..... 
okulda kendime hayali aşıklar edindiğim zaman nasıl onlara açılabileceğimi hiç düşünmezdim bile. sadece yanlarında olmak ve belkı bır temas....yıllarca sürdü.



genç psikiyatr hastasının sözlerinden etkilenmiş gibiydi... yerinden doğrularak gölgelikleri indirdi... tavandaki şık italyan tasarımı aydınlatmayı söndürdü... masasındaki yeşil camlı antika abajurdan başka odada hiç ışık kaynağı kalmadı.. 
-sırtüstü uzanın lütfen...rahat olun...gevşeyin... gözlerinizi kapatın...bana son dönemlerde gördüğünüz ve etkilendiğiniz bir rüyayı anlatın...


-uyandığımda bir sahil kasabasındaydık ...hava bulutluydu 
sahildeki teknelerin arasında  mazotlu çakılların üstünde gezindik 
yanımda birlikte yürüdüğüm kız iş arkadaşımdı ...bir grup arkadaşı gelince yanımıza sıkıldım ...içlerinden birini iyi tanıyordum...eski bir sevgilimdi.. 
odama döndüm ...yatağımda çocuk gözleriyle bana gülümseyen 
beş yıldır birlikte olduğum kadın uyanmıştı ....bu sefer çiçeklerin arasından geçerek 
bakımlı temiz plaja gittik ve yüzdük ..güneş parlamaya başlamıştı... 


hastasının anlattıklarını dikkatle dinleyip 
notlar aldıktan sonra : 
-teşekkür ederim...bu ilk görüşme için oldukça gelişme 
gösterdik bence...bir dahaki görüşmemizi sekreterle konuşun 
lütfen.... 


kanepeden kalkıp gömleğini ve yeleğini elleriyle ütülerken 

- nedir doktor...bana söyleyeceğiniz bir söz vereceğiniz ilaç yok mu? 
en azından daha rahat uykular uyumam için? 


-şimdilik ilaç yazmayacağım...daha iyi uyumak için, kafanızı gün içinde ne kadar meşgul eden düşünce varsa onlardan uzaklaşıp bir saat kadar yürüyüş yapın... 
kurgulamayın ilişkilerinizi....bırakın yaşansınlar... kafanızda herkesin ne dediğini ne yaptığını düşünerek sağlıklı kalamazsınız... kim nasıl davranırsa davransın... 
içinizden geldiği gibi yapın... 


ayaktaydı iki adam...elini uzattı doktor... tokalaşırken ..gülümseyerek kapıya doğru yürüdüler... 
ikisi de uzun boylu ve yakışıklıydı.. doktor yaşından daha olgun görünüyordu.. 
gülen gözlerle baktılar birbirlerine... doktordan hoşlanmıştı... kafasında yeni bir kurguya engel olmak istercesine yüksek sesle konuştu: 

-teşekkür ederim doktor... 
bunları paylaşacak birinin olması bile rahatlattı beni... 
ikinci görüşmeye kadar hoşçakalın.. 
-geçmiş olsun...iyi günler

terapi 5 
hastası gittikten sonra doktor perdeleri ve güneşlikleri açtı...oda ışığa boğuldu... 
güneşli terasa çıktı bir sigara yaktı... çatıların arasından görünen kaşık kadar Boğaz Manzarası için tonla kira ödüyordu... ...saat 15:00 randevusu gecikmişti... 
beklediği hasta ...Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinden bir sabıkalıydı...

daha önce 5 yıl görev yaptığı Hastanedeki arkadaşları bu hastayı bir kez görüp konsültasyon yapması için ricada bulunmuşlardı. dosyasını incelemek için masasına oturdu... 

adı: ali 
soyadı: durmuşoğlu 
dog.tarihi : 1981 
dog.yeri : istanbul 
tahsili: ilkokul 
işi: vale ( tanınmış bir barda) 


resimli polis kaydında son iki yılda 12 kez para için birlikte olduğu erkekleri 
bıçaklamaktan tutuklanıp , kendini savunma gerekçesiyle salındığı... 
suicide girişimiyle hastaneye yatırıldığı... kaçtığında 2 kez gasp, 1 kundaklamadan 
tekrar yakalandığı, bu kez de hastane raporuyla tutuksuz yargılanmasına karar verilmişti. 

-sıkı hikaye ....diye geçirdi içinden doktor .... 

dahili telefon çaldı ....sekreter : 
-Doruk Bey, 15:00 randevusu geldi içeri alıyorum 
dedi... 
muayenehanenin kapısında genç , uzun boylu bakımlı biri 
belirdi...Ali'ydi bu...polis kaydındaki bakımsız tarzandan eser yoktu... 
pırpıl pırıl traş olmuş esmer tenini ortaya çıkartan beyaz gömlek 
ve blue jean giymişti...doktor yerinde ayağa kalktı..yeni hastasına elini uzattı... 
-Hoş geldiniz ...Ali Bey...buyrun şöyle oturun... dedi
 


Genç adam ağır adımlarla gidip 
muayene koltuğunun yanında durdu.. 

-Ama ben bu kanepede uzanmak istiyorum dedi... 
ve gidip kırmızı kadife örtünün üzerine kanepeye bıraktı kendini... 


-Nasıl rahat ederseniz ...demek istedi , Doruk 
buna gerek olmadığını anladı hemen... Ali oldukça rahat davranıyordu zaten... 
odanın havasını değiştirmişti... 
Yine de kontrolu elden bırakmamak adına bir kaç 
kelime konuşmalıydı: 
-Dosyanızı inceledim...biraz da sizden dinlemek isterim... 

Ali bunu hazır bekliyormuşcasına konuşmaya başladı... 
sesi duygusuz...ezberlediği bir ödevi..tekrarlayan öğrenci gibi.. 
tavana dikti gözlerini ve konuştu... 

-Ben de herkes gibi yaşamaya çalışıyorum..bunu farklı bir yoldan yapıyorum sadece...beğenildiğimi bilmek güzel bir duygu.. bir mekana girdiğimde üzerimde güzel taşıyabildiğim giysilerim olmalı.. bakımlı olmalıyım....vitrin her şey diil ama ...çok şey demek... 
ilkokulu bitirdim ...sonra okumadım... çalışmam için ailem beni bir handa çay ocağına koydu... 
avukatlar.. hakımler... memurlar.. bir sürü insan gördüm.. bazısıyla konuştum ...bana kitaplar verdi okumam için.. sonra ...orda başka şeyler de yaşadım... 
akşamları el ayak çekilince temizlik yaparken memurlardan biri 
beni çağırdı...


ofiste kimse yoktu... 
gittiğimde genç memur masasındaydı...lise mezunu .. hem çalışıp hem okuyordu...avukat olacaktı... her zaman iyi konuşurduk güler yüzlüydü...bana kitap filan verirdi..okımamı isterdi.... 
o akşam biraz farklı olarak benimle çok yakınlaştı... elinde bir dergi vardı..bırlıkte bakmak ıstedı.. 
ofisi ıcerden kilitledi..handa bekçiden başkası yoktu zaten... çıplak kadın ve erkeklerin sex yaptıklarını gösteren resimli bir dergi... birlikte bakmaya başladık..sonra elledi beni...itiraz etmedim ...oral yaptı..hoslandım...sonra...ısıgı kapattı...soyundu... seviştik...ilk kez sex yapıyordum....çok güzeldi.. bana dokunuşu..kendini bana sunuşu... 
bunu daha sonra da tekrarladık..benden çok şey istemiyordu... 
pasif olmayı seviyordu...bu benim de hoşuma gidiyordu....


-bakın doktor bey.. 
bu benim ilk psikiyatr ziyaretim diil... anlatacaklarım bayağı uzun olacak... 
size daha iyi tanıtmak için kendimi.. çok konuşursam engellersiniz...tamam mı? 
-tamam ... , dedi Dr.Doruk şaşkınlığını gizleyemediği ses tonuyla.. 


-bir akşam iş saatindan sonra yine ofisine çağırdı beni... 
yine karanlıkta seviştik.... bu sefer beni ikna etmeye çalıştı.. 
arkadan yapmak için...istemedim... para teklif etti... 
-bağırırım dedim.. 
-bağır...kime inanırlar dedi... 


boğuşmaya başladık... masada bulduğum bir mektup acacagını rastgele sapladım...kıvranarak yere düştü..kaçtım... sabah polis geldi eve....adam bıçaklamaktan suçlandım... 
alıkoydular...mahkeme olmadı...yüzleştirdiler... özür diledi...davacı olmadı....ama artık o işe gidemezdim... babam beni rize ye yolladı babaannemin yanına... 
köylük yer...sıkıcı...kaçtım .... kurubaklıyat tasıyan bir kamyonda... 
hem yardımcı oluyordum hem de yatıyordum.... 
dolaştık durduk...artvin....ankara...malatya...antalya 
her yere gece yolculuk yapıyorduk... kamyoncu köylümdü...gençti... 
bir kere uyurken yanıma sokuldu... tekme tokat giriştim... 
-bir daha denersen öldürürüm dedim... 
denedi...öldü.... 



bu sefer kaçış yoktu..ıslahevine girdim... onsekizime kadar....sonra işsiz sokağa bırakıldım... 
istanbulda... aıleme dönemezdim...babam anamı sakat bırakmıştı dayaktan..konuşamıyordu kadın...bir akrabamızdan alıyordum haberlerini...aç kaldım...bir fırında çalıştım un taşıdım...karnım doyuyordu...fırında yatıyordum...orda da başım derde girdi... 
benimle sevişmek istediler....bir lokantaya komi diye başladım... 
garsonluk filan..yatacak yatak ..yiyecek lokma oldukça çalışmaya devam ettim...
kendimi satmak en son yapacağım işti...sattım...ama ucuza diil...benim canım istemediği sürece kimse elini süremezdi...travesti barlardan sarhoş toplamaya başladım...once ucuz barlardı....evlerıne goturuyodum.. 
sevişmeye çalışırken uyuyorlardı..ceplerini boşaltıp çıkıyordum... 
bir internet kafede çalıştım...netten bazı erkeklerle buluştum... 
gay kanalına girip aradıklarının ben olduğuma inanınca buluşuyordum... " karımı da beni de yap" gibisinden mesajlara hiç cevap vermezdim.. 
ama bir keresinde evli biriyle buluştuk..akıllıydı,espriliydi... 
yazardı....ona hayran oldum..arkadaşımın evine gittik tarlabaşında... bir kaç kez seviştik aynı yerde..pasifti... bana aşık olduğunu söyledi ...para verdi...giysi aldı... 
askerlik sorunumu halletmek için travesti kılığında fotoğrafımı çekti..muayenede ibne olduğumu ıspatlamam gerekecekti... 
sonra ailemle aramı düzeltmeye çalıştı...bana destek oldu.. 
galiba ben de onu seviyordum...hep yanımda olsun ıstiyordum... 
bir gece yine seviştikten sonra ... 

-bir ev tutalım..önce sen destek olursun...birlikte kalırız 
-bu cok guzel bebegım ama cok zor... 
-neden...? beni sevmiyor musun? 
-seviyorum ama ...biliyosun ... 
-tamam evinden ayrıl demedim ki? ikinci adres ben olurum... 

dudaklarıma yapıştı...bana sarıldı... cevabı beni arkadan düzmek oldu.... 
seviyordum...onunla herşeye razıydım ama... istemeden..benim rızamı almadan sahip oldu bana... gözlerimdem yaş geldi ..sustum...uyumasını bekledim... 
bıçakladım...çok kan aktı..korktum...öldüğünü sandım...kaçtım...ölmemiş...beni buldular... 
yüzleştik...bana avukat buldu... doktor muayenesinde akli dengemden mazeret bulup hapisten kurtardı.... 

Ali son sözlerinden sonra doğruldu... 
doktora doğru bakarak çok net bir açıklamada bulundu: 

-neyse.. bu arada belki yazılı kayıtlarda 12 kez bıçaklama hadisesi okumuşsunuzdur... 
hepsi de haklı sebeplerdendi... benim erkeklerden hoşlanmadan bu işi yapma şansım yok.. 
ben de sevdim... ben de istedim sevişmeyi.... 
ama yalnızca bana şiddet kullanıldığı zaman şiddet kullandım... 



.....sevişmek istediğim insan benim için çok önemlidir.... 
istemediğim kimse elini süremez bana....

10 
akşamın alacakaranlığı çöktüğünde psikiyatrist Doruk muayenehanede yalnız başına kaldı.. 
bütün gün konuştuğu hastalarının dosyalarını alfabetik sıraya dizerken onlar kadar şanslı olmadığını düşündü... 
yaşadıklarını birine anlatmak onları özgürleştiriyordu.. kendisi...yaşadıklarından çok...hastalarının yaşadıklarını tanıyordu... birazdan çıkıp bir bara gidecek...içecek...dansedecek..belki de genc ve yakısıklı bırınden hoşlanıp onunla otele gidecekti....ama evine buyur edemezdi...annesinin ölümünden sonra evine hiç bir yabancı girmemişti...o eve temizlikçi dışında kimseyi almamıştı... 
kendinden korktuğu günlerden biriydi yine... 
ya yenilirse tutkuya..ya aynı yatakta uyanmak isterse yine bir yabancıyla? 
bunları düşünmek onu yoruyordu... isviçre de okuduğu yıllarda yaşadığı ilişkileri arıyordu.: özgür sex kızlar...kadınlar...erkek aşkları...gay clubler.... istanbul a dönüp diplomasını ailenin tek oğlu olarak babasının eline koyduğunda valikonağı caddesindeki aile mirası apartmanın boğaz manzaralı en üst katında bu muayenehaneyi ona vermişti... 
doğduğu...büyüdüğü...liseyi okuduğu....bu caddede...yaşamıştı hep ailesini tek tek kaybederek...bu apartmanın tek mirasçısı olduğu bu güne kadar istanbul'u yalnızca bu evin penceresinden görmüş...gittikçe bodrum katlarda hizmetli odalarda yaşayan insanların daha gün yüzüne...dükkanlara esnaf , üst katlara kiracı, ev sahibi olduğuna tanık olmuş alışmaya başlamıştı.


11 
beyaz türklerdendi ailesi...
saraydan geliyordu babaanne...kırımlıydı...duvarda asılı duran Paşa Dedesinin kılıç kuşanmış resmi salonda hiç yer değişmemiş tek nesneydi....
eskiden lisedeyken..eve hangi arkadaşı gelecek olsa o resmin etkisinden kurtulamaz karşısında saatle durup hayran hayran izlerdi....
dedesiyle gurur duyardı Doruk...annesi bu eve gelin gelmişti...babaannesiyle birlikte oturmuşlardı ölene kadar....
her gün Paşa Dedesini anlatırdı baabaanne....oturuşunu kalkışını...Kırım muharebesinde nasıl aşık olduklarını...İstanbul'a gelin gelişini...saltanat kayıklarını.....tramvayları....padişahın sarayındaki davetleri...
Doruk çocukluğunda bu masallara kendini kaptırmıştı...hayalindeki yaşmaklı ...feraceli kadınlarla seviştiğini...arabacıların yanında heyecanlandığını...
zabitlerin...askerlerin üniformalarıyla kurduğu gerilimli yakınlığın gizli zevklerinden utanmamayı öğrenmişti...
 lisedeyken yaşadığı ilk gay ilşkisi de bir subayla olmuştu zaten...
üniforma onun için bir fetişti....paşa dedesinin fotoğrafı gibi...

12
neden sabahları erken saatlerde tutkuyla uyandığını düşündü? 
neden hayal ettiği ilişkileri sadece hayal etmekle kalmadı? 
neden hayallerinin peşinde koştu? 
neden gündüz kendisi olmaya çalıştı? 
neden kendisi yalnızca bir tek kişi olamıyordu? 
neden geceyarısı travesti barlarda öteki kendisini arıyordu?



13 
unutamadığı bir duygu canlandı yine eski fotoğraflara bakarken...
İsviçre'de okurken erkeklerle yaşadığı dişiliği kadınlarda yaşadığı erkeklikle dengelemeyi öğrenmişti....
bir kadın sevgilisi olmuştu zürih'te tıp fakültesi'ni bitirirken , Inge , kendinden beş yaş büyüktü...okulda tez hocasıydı...
seks dışında da güzel bir dostlukları vardı okul dışında seminerler , sergiler , davetler , iş gezileri ve toplantılarda birlikteydiler... ayrı evlerde oturuyor ama birbirlerini sık sık ziyaret ediyorlardı. birbirleri dışında da görüştükleri insanlar vardı. özel hayatlarına saygılı yaşıyorlardı.
yalnız kaldıklarında sevişmek onlar için törensel bir kutlamaydı ...saatlerce birbirlerine dokunur öper okşarlardı. Doruk Inge'yi diliyle boşaltana kadar oral sex yapardı..Sonra Inge onu oral sexle çıldırtırdı...Üstüne çıkıp kucağına otururdu...İşte bu sırada Inge'nin zevk çığlıkları kalın hırıltılara dönüşürdü... Doruk birden üstünde erkek sevgilisi olduğunu görürdü....
tam boşalmak üzereyen...bacaklarını onu boynuna dolamış ve içinde
derinde erkek sevgilisinin gidip geldiğini hissetmekten büyük zevk alırdı.
Inge ve Doruk birlikte boşalmayı çok önemserdi..İkisi de buna özen gösterirdi....Yaşamlarında yan yana ve dayanışarak ayakta duran iki dost meslektaş ...yatakta birbirini doyuran iki partner olurlardı.



14 
belki de fotoğrafta görünen kadın ve erkek suretleri gerçek değildi....
kimse aslında kendisi değildi...
kendisi olmak için doğmuş olmak yetmiyordu...

mutlaka bir gün aynada baktığının kendinden farklı biri olduğunu görecekti..
aynada hiç değişmeyen bir görüntüyü kendi sanmaya devam etmek
kendini aldatmak boşunaydı....
sevişirken hissettiklerl başka başka insanların hisleriydi...
bir kadının ipek tenine dokunurken kendisine dokunan sert
ve sevecen erkek elini de hissediyordu...
öptüğü dudaklarda bulduğu lezzet erkek teni kokuyordu...


Burada seninleyim
Sokaklarda seninleyim
Rüyalarda uykumda seninleyim

Telefon çalsa bile
Konuşurum sen diye
Kapım açık bak yine seninleyim

Başkası kollarımda
Sen varsın yanımda
Öptüğüm dudaklarda seni özlerim

Söylenen sözler senin
Aşk şarkımsın benim
Gözlerim kapalı seni dinlerim beklerim

Bakarlar deli diye
Sevişirim seninle
Göremezler ben içimden gülerim

Sen sağımda solumda
Sigaramda odamda
Yaşıyorsun bak yanımda















iki yüzlülük müydü?
çift cinsiyetli mi?
içindeki hormonlar mı dengesizdi?
kullandığı hiç bir madde ona seks kadar iyi gelmiyordu?
seks sevilmek sevmek demekti...açlığı buydu...
tıp okumayı sırf bu yüzden istemişti...: kendini tanımak için...
derinleştikçe ucundaki ışığın uzaklaştığı bir tünel gibiydi...


15 
orgazm sonuçları:

........................yalnızlık....kaygı
....huzur...güven
.........................boşluk..çaresizlik
..........zevk..haz. ...
.........görme bozukluğu.........algıda zayıflık............tansiyon.....varoluş....tükeniş.....doğuş...
............b...o...ş...a.....l...m.......a. ...


.................................................

--------------------------------------------------------------------------------

16

inasanların yüzünde gördüğü orgazm ifadesi fetişi olmuştu...

17

her konuştuğu yabancı onun için bir fetişti
 bir anda kendisi için çıldıranlar 
kendisine aşık olanlar....!!!! 
...hepsi hayalindeki orgazmın peşindeydi..!!!!!


18 
kişiye özel böyle bir orgazm yoktu...
her insan hayalinde yarattığı o muhteşem duyguya hep uzak kalacaktı
beyninde her şeyi yaşayabilirdi..acıyı da mutluluğu da..
bedensiz varlıklar olabilseydi daha az mı acı çekerdi...?
yalnızca beyninde yaşayabilirdi bütün içgüdülerini de...
tek hücreliler gibi...
cinsellik kişinin cinsiyetine göre değişir mi?
hayvanlardan çok mu farklıyız?
cinselliğe dayalı rüyalarımız ve dürtülerimiz bir uyarı mıdır ?
algılarımız cinselliğimizi uyandırınca neden her defasında teslim oluyoruz?
acı verdiğini bile bile neden sadakat denen şeye inanmıyoruz ?...


9 Şubat 2013 Cumartesi

Cemal ve Ege







Ne kadar şanslıyım...diye düşündü kalabalığın içinde kimse birbirine benzemiyor...her insan yeni bir hayat...ortak olan tek yanımız yaşadığımız şehir :İstanbul....
 

....İçlerinden biri, İzzet ...Sivas'lıydı...bir barda korumaydı... 
gündüz bir markette çalışıyordu..memleketten geldiğinde kimsesi yoktu... 
Istanbul'la kavgası hiç bitmemişti...Bir barda memleketlisi bir kızla tanıştı.. 
adı Deniz'di... geceleri barda şarkı söylüyordu... çok hoşlandı İzzet Deniz'den...birlikte oldular.... 
Deniz travestiydi...hiç bir kadınla olmadığı kadar mutlu oldu... sevdiler birbirlerini..kızın yanına taşındı kısa süre sonra.. İlişkileri gittikçe derin bir sevgiden kıskançlığa dönüştü..... 
Kıskançlık öfkeye...öfke nefrete..nefret şiddete karşı konulmaz bir hızda dönüşüyordu... 
Bir gece Deniz'i kucağında kanlar içinde hastaneye getirdi İzzet... polise ifade verdi...kıskandığı bir adamı ve Deniz'i bıçaklamıştı... Adam kaçıp kurtulmuştu....Deniz davacı olmadı..zamanla iyileşecekti belki ... ama İzzet almıştı en büyük yarayı... Tutuklandı...tedavi gördü....artık yalnızdı... 

....Bir başkası, adı Deniz ...travesti barda şarkıcı...

Küçük yaşta annesinin ölümünün ardından evlenen babası üvey ana zulmünden kurtarmak için uzak bir akrabasının yanına komi vermişti Deniz'i. Hep şarkıcı olmak istemişti...lokantada çalışırken söylediği şarkılarla dikkat çekmişti....dikkat çekmeyi seviyordu...
uzak akrabası koynuna girmeye başladıktan sonra evine dönemedi....
ilk öğrendiği duygulardan biri zevk almaktan utanmak olmuştu.....
her bahtı kara gibi o da Ankara'nın yolunu tuttu onsekiz yaşına gelince...lokanta ve barlarda garsonluk yaptı...askerden sonra Istanbul'da bir arkadaşının çalıştığı barda iş buldu....kadın giysileriyle sahneye çıkıp şarkı okuyacaktı....erkeklerle yaşadığı ilişkilerde hep hak etmediği bir bedende hakkı olmayan zevkler yaşadığını düşünmüştü.....ilerde ameliyat olup kadın olarak duygularından utanmadan bir aile kurmayı hayal etmişti...

Bir gün barda şarkı söylerken kendisini hayranlıkla izleyen bir çift siyah göz farketti..geceler boyu gelip konuşmadan sadece içerek kendisini izleyen bu yüz ona hiç yabancı değildi. Çocukluğunda bir lokantada çalışırken kendisinden büyük bir garson abisi vardı...Cemal...uzun boylu, esmer simsiyah kocaman gözlü.... Çok hoşlansa da belli edemeyecek kadar kendinden habersiz yaşıyordu o zamanlar...Program bitince masasına oturup konuşmaya başladılar...çocukluk aşkını böyle yakın ve ulaşılabilir bulmak Deniz'i çok mutlu etmişti...... konuştukça yanılmadığını anladı...Cemal'di.......eski işyerinden ayrılmış kendi lokantasını açmıştı...evlenmişti...çocukları vardı...İstanbul'a göçüp bir varoşta köftecilik yapmaya başlamıştı...

Kendisini tanıtmadan dinledi Deniz...çocukluğunu hatırlamak ilk defa bu kadar hoşuna gitmişti...ilk masum sevgisi...karşılıksız kalan ilk aşk...Gece bittiğinde evine bıraktı...Başka geceler de sürdü bu arkadaşlık ...Cemal onu tanımamıştı ve ancak birlikte oldukları ilk gece farketti Deniz'in travesti olduğunu...Kolay hazmedeceği bir durum değildi....
Ancak çok seviyordu , ona para bulup ameliyat olması için yardım etmeyi teklif etti...Deniz bunu kabul edemezdi...Adamda tutku haline gelmişti...

-Seni bu hayattan kurtaracağım evimin kadını olacaksın....diyordu sürekli...

-Artık görüşmeyelim, bara da gelme..ben kendi ayaklarımın üstünde durmak için yaşadım hep...evli barklı bir adamın metresi olmak için değil...

Bunun üstüne adam ortadan kayboldu bir süre....
Barda çalışmaya devam ediyordu Deniz..korumalardan biriyle ilişkisi vardı...Soyunma odasının kapısı açıldı bir gece Deniz sahneye hazırlanırken...Cemal'in görüntüsü aynada belirince kalktı konuşmak için Cemal'e doğru adım attı...aniden karnının sol alt tarafında bir sancı hissetti....nefesi kesildi... 


Üniversite öğrencileri kızlı erkekli bir grup gelip karşısına oturdu.. Her şey değişiyordu...genç kızlar kadınsı olmak zorunda değildi artık....erkekler daha feminendi...bunu anlamak için toplumun her katmanındaki insanı davranışıyla, giyimiyle, konuşmasıyla gözlemek gerekiyordu...ama en çok da üniversitelileri....


....Cemal 32 yaşında lokanta işletmecisi, evli iki çocuk babası... 
Anadolu'dan getirdiği bütün varlığıyla yerleşmiş İstanbul'a. Benimsemiş şehir yaşamını, aile içinde müşfik baba, dışarda sıkı kumarbaz, hovarda... Orucunu da tutar, bayramdan bayrama camiye de gider... Gençliğinde yaşadığı erkek egemen ortamda bir erkek sevgilisi olmuş... İstanbul'a gelince pavyonda şarkıcılık yapan bir travestiyle yaşamış....öldüresiye aşık olmuş ona.... bir erkekle dostluğun yeri ayrı...ailenin yeri ayrı diye düşünüyor...... Bir üniversite öğrencisiyle tanışmış lokantasında... gösterişli , feminen ama samimi bir gençmiş... ısınmışlar birbirlerine...sevişmişler... arabaya atlayıp bir kaç kez hafta sonu tekirdağ'a gitmişler motelde kalmışlar...

Ege 21 yaşında....hukuk fakültesinde okuyor...
üniversiteyi kazanınca annesi İstanbul'da ev tutmuş birlikte oturmaya başlamışlar. Babası Manisa'da işlerinden fırsat bulunca geliyor yanlarına....Ege'nin rahat daveanışları, arkadaşlarıyla serbestçe görüşmesi evde sorun yaratmaya başlamış...
Bir gün Cemal'le okul çıkışı buluştuklarında sırt çantasıyla arabaya bindiğinde:
-Beni buradan götür...bir daha eve dönmeyeceğim...istersen seninle kalırım..istersen bir iş bulana kadar bana bir yer gösterirsin...
demiş ve ağlamaya başladı..
-Dur bakalım oğlum ya...ne oldu? hele bir anlat..soluk al...
Cemal bunu söylerken Sarayburnunda sahilde çay ocağının yanına park etti arabayı...
iki çay söyledi...ve direksiyonda yan oturup Ege'ye döndü:

-Şimdi baştan anlat ne oldu?
-Cumartesi gecesi bardan dönüşte babam karşıladı beni..geleceğnden haberim yoktu.....karşısına çekti ve bana sorular sordu...
"Nerdeydin?..Kimleydin?...Neler yaptın?..Niye geç vakte kadar eve gelmedin?...İçki mi içtin?"...Kendi başımın çaresine bakarım dedim, sen bakarsın da şerefini kim koruyacak senin erkekliğinin dedi.


-Bugüne kadar kim koruduysa o korur dememle tokatı suratımda hissetmem bir oldu...burnum kanamaya başladı...anam kalktı araya girdi..o da nasibini aldı...babam çekti gitti...o eve girdiği anda ben bir daha girmem....

Cemal sustu ...bir süre denize, martılara, vapurlara bakarak konuşmadan durdular...Buraya gelmeyi seviyordu ikisi de... 
Sonra konuşmaya başladı:

-Delirme...ne yapacaksın...pansiyon mu tutucan...okulu mu bırakıcan...benim gibi işletmeci olup sermayedar mı pışpışlıycan?

Kocaman bir çocuk vardı karşısında sanki...uzanıp başını okşadı Celal...
Ege dönüp ağlamış suratıyla sevgilisine baktı...Bu babacan , sıcak tavrı babasından görmeyi çok isterdi...

-Baban ilişkimizi biliyor mu?
-Hayır
-Peki senin gay ilişkilerini nerden öğrenbilir ?
-Annemden...
-Adamın kaygılanmaya hakkı yok mu? Tek oğlunun ibne olması hoş bir şey mi?...Kızma ama öyle düşünür her baba...Soyunu sürdürmesini ister oğlunun....Evlenmeden bekar yaşamasına bile tahammül edemez...

-Benim en çok zoruma giden 21 yaşımda birilerine hesap vermek zorunda olmak...

Cemal arabayı çalıştırdı....Ege'nin yüzüne bakarak ikna edici bir tonda :

-Seni şimdi eve bırakıcam...bunu ailenle halletmen gerekiyor. Yine görüşürüz ama bu yaşadıklarına ben sebep olmak istemiyorum. Ancak kendi hayatını kurduğun zaman onlara hesap vermek zorunda kalmazsın..