13 Mart 2013 Çarşamba

yeni bir aşk-Nadide / 4



Nadide 

Sabah güneşi henüz yükselirken Mete annesiyle kahvaltı etmek için hazırlandı.
Nişantaşı'na geldiğinde köşebaşındaki arsız çingeneyle gönülsüzce pazarlık ederek bir demet hüsnüyusuf aldı.

Dedesinin de gençliğini yaşadığı, babaannesinin ve de annesinin gelin olup bu kapıdan girdiği çocukluğunda her katında artık bazısı yaşamayan amcalar, halalar ve çocuklarının oturduğu apartmanın kapısında durdu bir an,
Maçka Parkı'na bakan tescilli Birinci Cumhuriyet Dönemi mimari yapılarından asansörlü, beş katlı yüksek tavanlı aileden kalma apartmanın ağır ferforje kapısındaki pirinç aslan kafasını okşamayı çocukluğundan beri sevmişti.
Yeni trendler peşinde kent dışındaki sitelere veya Kadiköy yakasına taşınmış diğer aile fertlerine rağmen annesi buradan kopamamıştı.
Bütün arkadaşları ve aile dostları bu çevrede yaşamasa da
o yürüdüğü yolları, yıllardır alışveriş yaptığı küçük manavı, banka şubesini, pastaneyi, zaman zaman vitrinlerine bakmakla oyalandığı, ama daha çok da içeri girip sevdiklerine zamanlı zamansız hediyeler aldığı marka dükkanlardan vazgeçemiyordu.
Sonunda apartmanın adıyla aynı isimde babasının adı soyadı yazan zile bastı,
görüntülü güvenlik telefonundan annesinin sesi geldi :


  • -Kim o?
  • -Anne benim, Mete..
  • -Açıyoruuuuuuuuuuuummm....

Apartmanın kapısından içeri girdiğinde o çok iyi bildiği eskiden kalma temizilik kokusu ve parlak beyaz mermer basamakların iki yanında itinayla bakımı yapılan bir kaç iç mekan bitkisi loş sabah ışığında Mete'yi karşıladı. 

Asansörün demir kapısının ardından çift kanatlı ahşap kapıyı açıp içerden sıkıca kapatarak düğmeye bastı ve pencerelerinden merdiven boşluğu ve merdiven korkuluklarının gölgelerinin hareketiyle oyalanarak en üst kata çıktı. Daire kapısı aralıktı...
İçerden koşarak annesinin köpeği alman kanişi "schatzie" geldi ve koklayarak burnunun ucuyla paçalarını ıslattı. Ardından Nadide Hanım geldi, üzerinde kolsuz kapalı boyunlu etek boyu dizüstünde tiril tiril ipek bir yazlık elbise vardı, belli ki çok erken kalkılmış hazırlanılmıştı.



  • - Hoş geldin canım, bu ne güzel çiçekler böyle, hiç de unutmazsın,
  • - Her seferinde karıştırıyorum hangisini daha çok sevdiğini, papatya mı bunlar mı?
  • - Geç içeri Mete'cim terasta hazırladım kahvaltıyı,ben de "schatzie" yi gezdirmeye geldiler sandım,
  • her sabah birileri götürüp getiriyor, akşam ben çıkarıyorum parka.
  • - Duydum böyle bir sektör açılmış kriz nedeniyle...
  • - Öyle deme çok yararlı oluyor bizim gibi yaşlanınca...
  • - Sen yaşlı mısın şimdi?
  • - Eh nerden baksan torun torba sahibi olacak yaştayım değil mi ya...
Bu konunun açılması için henüz erkendi, Mete duymamış gibi yaparak terastaki masada her zamanki yerine oturdu. Manzaranın bu kadar geniş olduğunu unutmuştu, her seferki gibi yine Adalara kadar uzayan Panaromadan etkilendi.
Annesi bir vazoya yerleştirdiği Hüsnüyusufları da masaya koyup, çaylarını porselen fincanlara doldurduktan sonra oğlunun karşısına oturdu. 
Oldum olalı beyaz kolalı masaörtüsü ve misafirler için kullanılan porselen çay takımları
gerçekten önemsenen misafirleri için annesinin vazgeçilmez VİP servisiydi.
Taze ev poğaçasından, vişne, incir ve portakal reçeline, jambonlu yumurtadan, taze sıkılmış portakal suyuna kadar...
Masada bir kuş sütü eksikti...

  • -Ellerine sağlık masa muhteşem görünüyor....Söyler misin bütün bunları bu sabah mı hazırladın ?
  • -Evet bu sabah hazırladım. Neden sordun?
  • -Anne sen sabah kaçtan beri ayaktasın ?
  • -Artık ezanla birlikte uyanıyorum her sabah, güneşin doğuşunu izlemek ne güzelmiş
  • bilmezdim...
  • -Peki mutfakta yardımcın yok mu hala?...
  • -Sence ben mutfağııma başka birini sokar mıyım?
  • -Temizlik ? Alışveriş ?
  • -Onlar için yine bir yardımcım var tabii...tek başıma altından kalkamam ki...

Kapı çaldı o sırada , köpeği gezdirmeye gelmişlerdi.
Mete bu arada annesi ve babasınn gençliklerinde gezmeyi, eğlenmeyi ne çok sevdiklerini düşündü, anneannesiyle daha çok vakit geçirdikleri çocukluğundan kalan bir lezzetti ev poğaçası.
Hele o reçellerin tadına doyum olmazdı, her mevsim kendine göre yeni reçellerle birlikte anılırdı: Kışları ayva, havuç, portakal; bahar gelince : incir, sakız kabağı, yazın: vişne,çilek, kayısı...


  • - Ama başlamamışsın bile, ne oldu?
  • - Anneannemi özledim ben ...
  • - Sorma geçenlerde Babalar Günü için kabristana uğramıştım, kabrin taç başlığını kırmışlar...
  • nasıl oluyor da bunca güvenlik varken böyle cesurca giriyorlar , talan ediyorlar üstelik de kırıp dökmekle ne geçiyor ellerine? bilemiyorum
  • - Hatırlar mısın "Aç Sınıfın Laneti" diye bir kitap okumuştuk seninle,
  • - Evet, tiyatrosunu da izlemiştik değil mi?
  • - Sence bütün bu yaşadıklarımız, çatışmalar, öfkeler, isyanlar ilk kez mi başımıza geliyor?
  • - Yok tabi haklısın ama insan öfkeyle yüzleştikçe daha çok korkuyor karanlıktan...

Mete ile annesi uzun zamandır karşılıklı huzurla oturup arkadaşça konuşmamışlardı, ikisi de bunu çok özlemişti...
Arkadaşlık ettikleri günler geride kalmıştı, anne - oğul olmaktansa hiç vazgeçemiyeceklerdi.
 
Kahvaltıyı iştahla yedikten sonra annesi kahvelerini yapıp getirdi...Mete buluşmasının en önemli anına geldiklerini düşünürken:
  • -Mete'cim, diye söze başladı , bu son olanlardan dolayı benim kafam iyice karıştı , istersen önce sen bütün bu olan biteni anlat ...sonra da beni dinle, olmaz mı?
    -Kafanın karışmasına sebep yok annelerin en güzeli, babamla konuşup işten ayrıldım, 
    -Evet bu kadar kolay anlatılınca tabi karmaşık değil, ama sen bu işin başında
    yurtdışında yüksek yapmaya gittiğin zaman okul bitince dönüp şirketin başına geçmek istemiştin,
    -Evet, istemiştim, ama gerçekte şirkette sadece bir ofisim ve yönetim kurulunda bir sandalyem oldu,
    hepsi bu.
  • -Kafanın karışmasına sebep yok annelerin en güzeli, babamla konuşup işten ayrıldım,
  • -Evet bu kadar kolay anlatılınca tabi karmaşık değil, ama sen bu işin başında
  • yurtdışında yüksek yapmaya gittiğin zaman okul bitince dönüp şirketin başına geçmek istemiştin,
  • -Evet, istemiştim, ama gerçekte şirkette sadece bir ofisim ve yönetim kurulunda bir sandalyem oldu,
  • hepsi bu.


Yaşlı kadın kahvesini bitirip fincanı masaya bırakırken, kaşlarını kaldırıp sesini biraz daha alçaltarak:

  • -Peki güzelim bu şirketin senden ve ablandan başka varisi olmadığını unuttun mu?
  • Bir gün herşeyin başına geçeceksin zaten, o zaman bütün ofisler ve sandalyeler senin olmayacak mı?
  • -Anne olay bu kadar basit değil, babam her konuşmada özel hayatımla ilgili
  • ileri geri konuşarak beni de kendini de boş yere üzüyor.
  • -Özel hayatın derken, geçen sene attığın nişandan mı bahsediyorsun?
  • -Ve başka şeyler...
Mete bunu söyler söylemez ayağa kalktı ve bir sigara yakmak için paketi çıkarırken
izin ister gibi annesinin yüzüne baktı :

  • -Ne kadar içiyorsun günde bu meretten?
  • -Bir paketi geçmiyor...
  • -Umarım azaltırsın hatta bırakırsın bak hepimiz sonunda bıraktık...
Terastaki sarmaşıkların arasında korkuluklara dayanarak manzaraya karşı sigarasını içerken:
  • - Babam da sen de sigaraya erken başlamışsınız, ben son bir kaç yıldır içiyorum
  • günü gelince bırakırım...
  • - Gelip oturmayacak mısın karşıma?
  • - Bitti işte ...geldim...
Gözlerinin içine bakarak konuştu yaşlı kadın:

  • - Oğlum , doğumundan itibaren anneannen benden daha yakın oldu hep sana,gençtim, çalışıyordum, kariyerimin başındaydım, iyi bir kimya mühendisi olmak istiyordum,büyükbaban da babanla benim birlikte çalışıp geliştirmemiz için bir işletme kurmuştu.
  • -Bundan hiç şikayetin olmamıştı bugüne kadar...
  • -İnsan zaman geçtikçe kendine de hayata da uzaktan bakıp daha farklı düşünebiliyor
  • -Sen şimdi uzaktan mı bakıyorsun hayata?
  • -Beni boşver...sen hayatın içindeyken olduğun yere doğru bakmalısın,arkadaşlarını, işini , sağlığıı düşünerek yaşamalısın.
  • -Bütün bunlardan varacagımız noktayı merak ediyorum gerçekten
  • -Ben seninle hep arkadaş olmak istedim,yaşamdaki tercihlerin nasıl olursa olsun bu ailenin biricik oğlusun ve baban ne derse ,nasıl konuşursa konuşsun onun gözbebeğisin.

Mete pek çok arkadaşını ve ilişkisini annesiyle paylaştığı için
bütün bu konuşmalardan babasının da haberi olduğunu,
ancak aile adının temiz ve onurlu kalması için ısrarla evlendirilmek istendiğini, başarısızlıkla sonuçlanan nişanın ardından evi terkederken anne babasının boşanma aşamasına geldiklerini bilmiyordu.

  • -Bundan sonra senden tek bir söz istiyorum,
  • nasıl ve nerde yaşarsan yaşa burası senin evin...
  • -Biliyorum annelerin en güzeli....
Sarılırken gözlerindeki yaşları gizlemeye çalıştı ana-oğul,
Mete vedalaşıp gün ortasında parlak renkli giyinmiş insanlardan ve arabalardan yansıyan gün ışığı dolu caddede yürümeye başladı.

Yaz sıcağı bunaltıyordu...

Maçka Park'ında çocuklarını gezdiren anneler, profesyonel köpek bakıcıları, gençler ve işsiz pek çok insan güneşin tadını çıkarıyordu.

Mete parkın içinden geçerken yeni açılan modern görünümlü kafeler ve hemen yanındaki çimenliğe yayılmış çevredeki apartman görevlilerinin özensizliğine gülümsedi.Bakımı geciken havuzda oynayan mahalleli çoluk çocuk yaz tatilini burada geçiriyordu.
Bu park henüz çok bakımsızken, kalay yapan çingeneler, çalılar arasındas derme çatma kulubelerle dolu güvenlikten uzak bir kör noktayken, Mete sevgilisiyle geceleri buluşup parkın kuytularında seviştiğini hatırlıyordu.İnsan tutkularının peşinde ne kadar cesur davranabiliyordu.
İnci'nin telefonuyla geçmişinden bugüne döndü:


-Mete'cim, dünden beri nasılsın? meşgul etmedim ya?
-İyiyim güzelim, annemle kahvaltı ettim, çıktım , yürüyorum, hayrola?
-Valla hayırdır inşallah...bu sabah haftalık yönetim toplantısında arkadaşlarla senin işi konuştum,
-Helal kız sana, ne oldu peki?
-Şimdi şöyle, yabancı ortakı projelerde yabancı dil bilen asistan arıyoruz,
-Nasıl yani, tercüman gibi biri mi?
-Tam olarak değil, şiimdiye kadar görsel iletişim veya sinema bölümlerinde okuyan öğrenciler yarı zamanlı çalışıyordu...
-İyi de benim uzmanlığım değil ki bu...
-Mete, bırak da bitireyim, senin sinema ve fotoğraf ilgi alanın değil mi ?
-Evet,
-Yüksek lisans için Fransa'da beş yıl yaşamadın mı? 
- Yaşadımsa ne olmuş?...
-Yaşarken ilgi alanlarının peşinden gidip vizyonunu genişletmedin mi?
-Abartıyorsun İnci...
-Abi, yaaaa...bi şey biliyorum ki konuşuyorum di mi?
-Tamam , şimdi burda konuşmayalım,
-Zaten onu diycem...yarın sabahtan Bozcaada'ya gidiyoruz, sen de geleceksin...
-Hoppalaaaa, iş yok güç yok...ne tatili bu ......?


Ertesi sabah İnci'nin 70 model kaplumbağasıyla yola çıktılar.
yeni bir anlaşma yaptıkları Fransız firmasının sanat yönetmeni ve reklam müdürüne mekan beğendirmek için reklam şirketini temsilen adaya gidiliyordu.
İnci'den başka bir de proje koordinatörü genç bir reklamcı buluşmaya giderken içlerinde hiç biri fransızca bilmediği için Mete'nin büyük yardımı olacaktı.



  • -Nasıl bari yakışıklı mı?
  • -Kim?
  • -Koordinatör...
  • -Ne o küçük beyimizin keyfi mi geldi ....
  • -Her sıkıntılı dönem bir ferahlıkla bitermiş, belki de benim kısmetim açılır?
  • -Haa bilmem...kendin görürsün...dünden gitti o ...bizi bekliyor...
  • -Ser veririrm sır vermem mi diyorsun...
  • -Bak şimdi bir yol ayrımı olacak onu kaçırırsak Ayvalık'ta buluruz kendimizi....
  • -Ne olur söylesen uzun mu ? kısa mı? esmer mi?
  • -Çocuk avutuyoruz sanki...
  • -Kızım uyuzsun sen...uuu yuuuuuuuuuuz...u-y-u-z....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder